- Şunu meclise getirin, laal renkli şarabı sunun şuna diye emretti. 3915
- کرد اشارت کش درین مجلس کشید ** وان شراب لعل را با او چشید
- Hocayı ister istemez meclise getirdiler. Mecliste zehir gibi, yılan gibi ekşi bir suratla somurtup oturdu.
- پس کشیدندش به شه بیاختیار ** شست در مجلس ترش چون زهر و مار
- Padişah şarap sundu. Hoca kızdı kabul etmedi. Padişahtan da yüz çevirdi sakiden de.
- عرضه کردش می نپذرفت او به خشم ** از شه و ساقی بگردانید چشم
- Ben ömrümde şarap içmedim. Halis zehir, bence şaraptan daha hoş.
- که به عمر خود نخوردستم شراب ** خوشتر آید از شرابم زهر ناب
- Kendinize gelin, bana şarap yerine zehir verin, içip öleyim de kendimden de kurtulayım, sizden de dedi.
- هین به جای می به من زهری دهید ** تا من از خویش و شما زین وا رهید
- Şarap içmeden gürültüye başladı. Mecliste ölüm gibi, canavar gibi bir hal aldı. 3920
- می نخورده عربده آغاز کرد ** گشته در مجلس گران چون مرگ و درد
- Nefis ehliyle şu balçığa kapılmış olanlar gibi hani. Onlar, gönül ehliyle oturdular mı bu hale gelirler işte.
- همچو اهل نفس و اهل آب و گل ** در جهان بنشسته با اصحاب دل
- Tanrı, kendi haslarına gizlilik aleminde hürlerin içtikleri şaraptan sunar ancak.
- حق ندارد خاصگان را در کمون ** از می احرار جز در یشربون
- Onlar, perde ardında kalanlara, hakikatı görmeyenlere o şaraptan sunarlar ama duygu o, şarabın sözünden başka bir şey duymaz.
- عرضه میدارند بر محجوب جام ** حس نمییابد از آن غیر کلام
- Hakikati görmeyenler, onların irşadından yüz çevirirler. Çünkü gözle onların ihsanını göremez.
- رو همی گرداند از ارشادشان ** که نمیبیند به دیده دادشان