- Gözü kızdı, bir şey görmez oldu. Burada zaten ne Hasan görünür göze, ne Hüseyin!
- چشمشان افتاده اندر عین و غین ** نه حسن پیداست اینجا نه حسین
- Hocanın meclise dönmesi gecikti. Padişahın bekleyişi de haddi aştı.
- شد دراز و کو طریق بازگشت ** انتظار شاه هم از حد گذشت
- Ne oluyor bir göreyim diye gitti. Oradaki kıyamet alametini gördü.
- شاه آمد تا ببیند واقعه ** دید آنجا زلزلهی القارعه
- Hoca, korkusundan hemen sıçrayıp meclise gitti, ateş gibi derhal şarap kadehini kaptı.
- آن فقیه از بیم برجست و برفت ** سوی مجلس جام را بربود تفت
- Padişah cehennem gibi kızmış gazaba gelmişti. O kötü işi işleyen hocanın da, kızın da kanına susamıştı. 3965
- شه چون دوزخ پر شرار و پر نکال ** تشنهی خون دو جفت بدفعال
- Fakih padişahı hiddetli, gazaplı görünce kötü bir hale düştü, zehir kadehi gibi acı ve kanlı bir hale geldi.
- چون فقیهش دید رخ پر خشم و قهر ** تلخ و خونی گشته همچون جام زهر
- Sakiye, yahu acele et dedi, neye öyle sersem, sersem oturuyorsun? Çabuk padişahı neşelendir.
- بانگ زد بر ساقیش که ای گرمدار ** چه نشستی خیره ده در طبعش آر
- Padişah gülümsedi, ey ulu er dedi, hoşlandım, o kız senin olsun!
- خنده آمد شاه را گفت ای کیا ** آمدم با طبع آن دختر ترا
- Ben padişahım, benim işim adalettir, lütuftur. Ne yersem cömertliğim, sevgiliyi de onu verir.
- پادشاهم کار من عدلست و داد ** زان خورم که یار را جودم بداد
- Tatlı, tatlı içemediğim şeyi nasıl olur da sevgiliye verir, ona azık olarak sunarım? 3970
- آنچ آن را من ننوشم همچو نوش ** کی دهم در خورد یار و خویش و توش