English    Türkçe    فارسی   

6
3971-3980

  • Ben kendi hususi soframda ne yersem kullarıma da onu yediririm.
  • زان خورانم من غلامان را که من  ** می‌خورم بر خوان خاص خویشتن 
  • Pişmiş olsun, ham olsun… Ne yemek yersem kölelerime onu yedirir, onları o yemekle beslerim.
  • زان خورانم بندگان را از طعام  ** که خورم من خود ز پخته یا ز خام 
  • Kürkten, atlastan ne giyersem kölelerime de onu giydiririm, onlara köhne elbiseler giydirmem.
  • من چو پوشم از خز و اطلس لباس  ** زان بپوشانم حشم را نه پلاس 
  • Hüner sahibi Peygamberden utanırım. O “ Hizmetçinize siz ne giyiyorsanız onu giydirin” dedi.
  • شرم دارم از نبی ذو فنون  ** البسوهم گفت مما تلبسون 
  • Mustafa, evladı olan ümmetine “ Elinizin altındakilere yediğiniz şeyden yedirin” diye vasiyette bulundu. 3975
  • مصطفی کرد این وصیت با بنون  ** اطعموا الاذناب مما تاکلون 
  • Başkalarını hoş bir hale getirdin, sabırla çevikleştirdin, sabra teşvik ettin.
  • دیگران را بس به طبع آورده‌ای  ** در صبوری چست و راغب کرده‌ای 
  • Şimdi erlik göster de kendini de hoş bir hale getir. Sabır düşüncesine dalan aklını kendine kılavuz et.
  • هم به طبع‌آور بمردی خویش را  ** پیشوا کن عقل صبراندیش را 
  • Sabır kılavuzu, sana kanat olursa canın arş ve kürsünün ta yücesine çıkar.
  • چون قلاووزی صبرت پر شود  ** جان به اوج عرش و کرسی بر شود 
  • Mustafa’ya bak, sabrı Burak edindi de bu Burak, onu göklere çekti, çıkardı.
  • مصطفی بین که چو صبرش شد براق  ** بر کشانیدش به بالای طباق 
  • Şehzadelerin bu bahisten, bu maceradan sonra sevgililerine ve maksatlarına mümkün olduğu kadar yaklaşmak için Çin iline gitmeleri. Buluşma yolu kapalı olsa bile mümkün olduğu kadar maksada yaklaşmak, iyi bir şeydir.
  • روان گشتن شاه‌زادگان بعد از تمام بحث و ماجرا به جانب ولایت چین سوی معشوق و مقصود تا به قدر امکان به مقصود نزدیک‌تر باشند اگر چه راه وصل مسدودست به قدر امکان نزدیک‌تر شدن محمودست الی آخره 
  • Bu sözleri söyleyip derhal yürüdüler. İşte dostum ne olduysa da o vakit odu. 3980
  • این بگفتند و روان گشتند زود  ** هر چه بود ای یار من آن لحظه بود