- Şeytan, Süleyman’a benzer, tahta oturur, hile bilgisi vardır, fakat “ Biz ona kuşdilini öğrettik” sırrına mazhar değildir ki.
- دیو بر شبه سلیمان کرد ایست ** علم مکرش هست و علمناش نیست
- Süleyman, Tanrı’dan muştuluklara nail olmuştu da bu yüzden “ Biz ona kuşdili öğrettik” sırrına erişmişti.
- چون سلیمان از خدا بشاش بود ** منطق الطیری ز علمناش بود
- Sen “ Min ledün” kuşlarını görmemişsin. Artık o hava kuşlarına bak da onlardan anla. 4015
- تو از آن مرغ هوایی فهم کن ** که ندیدستی طیور من لدن
- Simurgların yeri, Kaf dağıdır. Her hayal oraya el atamaz.
- جای سیمرغان بود آن سوی قاف ** هر خیالی را نباشد دستباف
- Ancak o birleşmeyi gören hayal, o makamı görür. Gördükten sonra da yine araya ayrılık düşer.
- جز خیالی را که دید آن اتفاق ** آنگهش بعدالعیان افتد فراق
- Fakat işi tamamıyla kesen ayrılık değildir bu. Bu iş, bu makam her türlü ayrılıktan emindir.
- نه فراق قطع بهر مصلحت ** که آمنست از هر فراق آن منقبت
- Ruha mensup olan o kalıbın baki kalması için güneş, bir an kendisini kardan çeker.
- بهر استبقاء آن روحی جسد ** آفتاب از برف یکدم درکشد
- Sen onlardan kendi canın için bir düzenlik ara; onların sözlerinden ıstılah çalmaya kalkışma. 4020
- بهر جان خویش جو زیشان صلاح ** هین مدزد از حرف ایشان اصطلاح
- Zeliha’ da çöreotundan öd ağacına kadar her şeyin adını Yusuf takmıştı.
- آن زلیخا از سپندان تا به عود ** نام جمله چیز یوسف کرده بود
- Onun adını gizli bir surette yazmış, mahremlerine o sırrı bildirmişti.
- نام او در نامها مکتوم کرد ** محرمان را سر آن معلوم کرد