English    Türkçe    فارسی   

6
4101-4110

  • Ben bu yolda altmış mil yol yürüdüğüm halde bu kılavuz, hala bana sapık diyor.
  • که سفر کردم درین ره شصت میل  ** مر مرا گمراه گوید این دلیل 
  • Bu şaşılacak adamın sözüne kulak asarsam yola yeni baştan başlamam lazım.
  • گر نهم من گوش سوی این شگفت  ** ز امر او راهم ز سر باید گرفت 
  • Halbuki ben bu yolda ömrümü harcettim. Ne olursa olsun artık, git oradan dersin.
  • من درین ره عمر خود کردم گرو  ** هرچه بادا باد ای خواجه برو 
  • Evet, yol yürüdüm ama şimşeğe benzeyen zannınca. O aştığın yolun onda birini doğuya benzeyen vahyin izine uy da yürü.
  • راه کردی لیک در ظن چو برق  ** عشر آن ره کن پی وحی چو شرق 
  • “Zan, doğruyu bilmez” ayetini okuduğun halde öyle bir şimşeğe uydun da doğudan kaldın ha. 4105
  • ظن لایغنی من الحق خوانده‌ای  ** وز چنان برقی ز شرقی مانده‌ای 
  • A köhne adam, ya bizim gemimize gir, yahut o gemiyi bizim gemiye bağla.
  • هی در آ در کشتی ما ای نژند  ** یا تو آن کشتی برین کشتی ببند 
  • Fakat bu söz söylenince duyan der ki: Bu ululuğu nasıl bırakayım, kör gibi sana uyup nasıl gideyim?
  • گوید او چون ترک گیرم گیر و دار  ** چون روم من در طفیلت کوروار 
  • Körün kılavuzla gitmesi elbette daha iyidir. Çünkü bundan insana bir ayıp gelirse, öbüründen yüz ayıp gelir.
  • کور با رهبر به از تنها یقین  ** زان یکی ننگست و صد ننگست ازین 
  • Pireden adeta akrebe kaçmada, bir ıslaklıktan kaçıp denize dalmadasın sen.
  • می‌گریزی از پشه در کزدمی  ** می‌گریزی در یمی تو از نمی 
  • Babanın cefalarından kaçıp oğlancıların, kötülüklerin, pisliklerin arasına kaçıyorsun. 4110
  • می‌گریزی از جفاهای پدر  ** در میان لوطیان و شور و شر