O cömertliğe sahip olmayan elin kasap satırıyla kırılması daha hoş.
اندر آن دستی که نبود آن نصاب ** آن شکسته به به ساطور قصاب
Onun yürüyüşüne can vermeyen, onun nerkis bahçesine canla başla gitmeyen ayak yok mu?
آنچنان پایی که از رفتار او ** جان نپیوندد به نرگس زار او
O çeşit ayağın bukağıya vurulması daha doğrudur. O çeşit ayak nihayet başa dert olur.
آنچنان پا در حدید اولیترست ** که آنچنان پا عاقبت درد سرست
Dileğinin Tanrı tarafından kendi vehminde bile olmayan başka bir taraftan ve başka bir iş yüzünden verileceğini bilse bile bir iş için çalışıp çabalayan kişinin yine bütün vehmi ve ümidi, o muayyen yola bağlıdır; o kapının halkasını çalar durur. Fakat ulu Tanrı, o rızkı hiç düşünmediği bir başka kapıdan da verebilir. “Kulu hesaplamadığı yerden rızıklandırır” “Kul tedbirde bulunur, Tanrı takdir eder.” Olabilir ki kul, bir kulluk vehmine düşer, der ki: Ben bu kapının halkasını vuruyorum ama Tanrı, dileğimi başka bir kapıdan da verebilir. Ulu Tanrı, onu bu kapıdan da rızıklandırır, başka kapıdan da. Hasılı bütün bu kapılar, bir konağın kapılarıdır.
بیان مجاهد کی دست از مجاهده باز ندارد اگر چه داند بسطت عطاء حق را کی آن مقصود از طرف دیگر و به سبب نوع عمل دیگر بدو رساند کی در وهم او نبوده باشد او همه وهم و اومید درین طریق معین بسته باشد حلقهی همین در میزند بوک حق تعالی آن روزی را از در دیگر بدو رساند کی او آن تدبیر نکرده باشد و یرزقه من حیث لا یحتسب العبد یدبر والله یقدر و بود کی بنده را وهم بندگی بود کی مرا از غیر این در برساند اگر چه من حلقهی این در میزنم حق تعالی او را هم ازین در روزی رساند فیالجمله این همه درهای یکی سرایست مع تقریره
Ya bu yolda muradıma erişirim, yahut doğan gibi o yoldan döner yine yurduma gelirim.4175
یا درین ره آیدم آن کام من ** یا چو باز آیم ز ره سوی وطن
Belki muradıma erişmem sefere bağlıdır. Seferde bulamaz isem belki de oturduğum yerde bulurum.
بوک موقوفست کامم بر سفر ** چون سفر کردم بیابم در حضر
Sevgiliyi öyle bir arayayım ki onu aramaya lüzum olmadığını bilinceye kadar bu aramadan vazgeçmeyeyim.
یار را چندین بجویم جد و چست ** که بدانم که نمیبایست جست
Zamanenin çevresinde dönüp dolaşmadıkça o beraberlik, kulağıma girer mi benim?
آن معیت کی رود در گوش من ** تا نگردم گرد دوران زمن
Uzun ve uzak yerlere düşmeden bu beraberlik sırrını nasıl anlayabilirim?
کی کنم من از معیت فهم راز ** جز که از بعد سفرهای دراز
Tanrı, kullarıyla beraber olduğunu anlattı, sonra da bu sırrı gönlün aksetsin, bununla kanaat etmesin, bu sırrı araştırsın diye gönülü mühürledi.4180
حق معیت گفت و دل را مهر کرد ** تا که عکس آید به گوش دل نه طرد
Gönül seferlere düştü yollar aştı… Ondan sonra gönüldeki mührü açtı.
چون سفرها کرد و داد راه داد ** بعد از آن مهر از دل او بر گشاد