- Tanrı, kullarıyla beraber olduğunu anlattı, sonra da bu sırrı gönlün aksetsin, bununla kanaat etmesin, bu sırrı araştırsın diye gönülü mühürledi. 4180
- حق معیت گفت و دل را مهر کرد ** تا که عکس آید به گوش دل نه طرد
- Gönül seferlere düştü yollar aştı… Ondan sonra gönüldeki mührü açtı.
- چون سفرها کرد و داد راه داد ** بعد از آن مهر از دل او بر گشاد
- Hesaptaki iki yanlış gibi hani. O iki yanlıştan sonra hesap aydınlanır, doğrulur ya, tıpkı onun gibi.
- چون خطایین آن حساب با صفا ** گرددش روشن ز بعد دو خطا
- Fakat seferden sonra der ki: Bu beraberliği bilseydim hiç onu arar mıydım?
- بعد از آن گوید اگر دانستمی ** این معیت را کی او را جستمی
- İyi ama onu anlamak sefere bağlıdır. O anlayış keskin fikirlerle elde edilmez ki.
- دانش آن بود موقوف سفر ** ناید آن دانش به تیزی فکر
- Hani Şeyh’in borcunun verilmesi de o çocuğun ağlamasına bağlıydı ya. 4185
- آنچنان که وجه وام شیخ بود ** بسته و موقوف گریهی آن وجود
- Helvacı çocuk, zarı, zarı ağladı da o ulular Şeyhinin borcunu ödediler.
- کودک حلواییی بگریست زار ** توخته شد وام آن شیخ کبار
- Bu manevi hikaye, bundan önce “Mesnevi” içinde söylendi.
- گفته شد آن داستان معنوی ** پیش ازین اندر خلال مثنوی
- Ondan başka bir yerden tamah etmeyesin diye bir yerden gönlüne bir korkudur düşer.
- در دلت خوف افکند از موضعی ** تا نباشد غیر آنت مطمعی
- Fakat bu tamaha bir başka fayda verir; o muradın başka bir kimseden meydana gelir.
- در طمع فایدهی دیگر نهد ** وآن مرادت از کسی دیگر دهد