- O maksadın, oradan olmaz da Tanrı onu başka bir yerden verir.
- آن طمع زان جا نخواهد شد وفا ** بل ز جای دیگر آید آن عطا
- Peki… O şeyi sana umduğun taraftan vermeyecekti de neden o tamahı sana verdi?
- آن طمع را پس چرا در تو نهاد ** چون نخواستت زان طرف آن چیز داد
- Gönlüne bir hayret gelsin diye; bir hikmet bir kudret göstermek için.
- از برای حکمتی و صنعتی ** نیز تا باشد دلت در حیرتی
- Ey fayda dileyen! Muradım acaba nereden meydana gelecek diye gönlün hayran olsun diye.
- تا دلت حیران بود ای مستفید ** که مرادم از کجا خواهد رسد
- Bu suretle kendi aczini, bilgisizliğini bilirsin de gayba olan inanın büsbütün fazlalaşır. 4195
- تا بدانی عجز خویش و جهل خویش ** تا شود ایقان تو در غیب بیش
- Gönlüm de menfaat gelecek yerde hayrete düşer. Acaba bu tamahtan bu ümitten ne hasıl olacak dersin.
- هم دلت حیران بود در منتجع ** که چه رویاند مصرف زین طمع
- Terzilikten rızık umarsın, sağ oldukça terzilikle geçinir giderim dersin.
- طمع داری روزیی در درزیی ** تا ز خیاطی بی زر تا زیی
- Derken rızkın kuyumculuktan meydana geliverir. Halbuki o vehmine bile gelmemişti senin.
- رزق تو در زرگری آرد پدید ** که ز وهمت بود آن مکسب بعید
- Peki, o rızık oradan meydana gelmeyecekti de terziliğe tamahın nedendi?
- پس طمع در درزیی بهر چه بود ** چون نخواست آن رزق زان جانب گشود
- Tanrı bilgisindeki eşsiz, örneksiz bir hikmet yüzündendi. Tanrı, onu ezelde öyle yazmıştı. 4200
- بهر نادر حکمتی در علم حق ** که نبشت آن حکم را در ما سبق