- Dileğini verirsem yine döner, o oyuncağa kapılır gaflete gark olur gider.
- گر بر آرم حاجتش او وا رود ** هم در آن بازیچه مستغرق شود
- Gerçi ey sığınılan en düşkünlere yardım eden Tanrı diye gönlü kırık, perişan bir halde ağlayıp sızlanmada ama ko ağlasın, sızlasın. 4225
- گرچه مینالد به جان یا مستجار ** دل شکسته سینهخسته گو بزار
- Bana onun sesi hoş gelmede. O yarabbi demesi, sırlarını söylemesi hoşuma gidiyor.
- خوش همیآید مرا آواز او ** وآن خدایا گفتن و آن راز او
- Yalvararak başından geçenleri anlatarak beni her çeşit aldatmada.
- وانک اندر لابه و در ماجرا ** میفریباند بهر نوعی مرا
- Dudu kuşlarıyla bülbülleri, seslerinin güzelliği yüzünden kafese koyarlar.
- طوطیان و بلبلان را از پسند ** از خوش آوازی قفس در میکنند
- Fakat kuzgunla baykuşu hiç kafese korlar mı? Böyle bir şey hiç işitilmemiştir.
- زاغ را و چغد را اندر قفس ** کی کنند این خود نیامد در قصص
- Güzel seven bir ekmekçinin yanına iki kişi gelse, bir tanesi ihtiyar, bir tanesi de güzel bir delikanlı olsa. 4230
- پیش شاهد باز چون آید دو تن ** آن یکی کمپیر و دیگر خوشذقن
- İkisi de ekmek isteseler ekmekçi hemen bir somun kapıp al der, ihtiyara verir.
- هر دو نان خواهند او زوتر فطیر ** آرد و کمپیر را گوید که گیر
- Öbür boyu boyu güzel olana hemencecik ekmek verir mi? Onu geciktirir.
- وآن دگر را که خوشستش قد و خد ** کی دهد نان بل به تاخیر افکند
- Der ki: bir zamancağız bekle hele. Evde taze ekmek pişiriyorlar.
- گویدش بنشین زمانی بیگزند ** که به خانه نان تازه میپزند