- Güzel seven bir ekmekçinin yanına iki kişi gelse, bir tanesi ihtiyar, bir tanesi de güzel bir delikanlı olsa. 4230
- پیش شاهد باز چون آید دو تن ** آن یکی کمپیر و دیگر خوشذقن
- İkisi de ekmek isteseler ekmekçi hemen bir somun kapıp al der, ihtiyara verir.
- هر دو نان خواهند او زوتر فطیر ** آرد و کمپیر را گوید که گیر
- Öbür boyu boyu güzel olana hemencecik ekmek verir mi? Onu geciktirir.
- وآن دگر را که خوشستش قد و خد ** کی دهد نان بل به تاخیر افکند
- Der ki: bir zamancağız bekle hele. Evde taze ekmek pişiriyorlar.
- گویدش بنشین زمانی بیگزند ** که به خانه نان تازه میپزند
- O sıcak ekmek bir müddet sonra gelse bile yine hele otur der, helva da gelecek şimdi.
- چون رسد آن نان گرمش بعد کد ** گویدش بنشین که حلوا میرسد
- Böyle , böyle onu geciktirir, oyalar gizli bir yoldan avlamaya başlar. 4235
- هم برین فن داردارش میکند ** وز ره پنهان شکارش میکند
- Benim seninle bir müddet işim var. Ey dünya güzeli, bekle hele der.
- که مرا کاریست با تو یک زمان ** منتظر میباش ای خوب جهان
- İşte müminlerin, iyiden, kötüden bir murada hemencecik nail olamamaları iyice bil ki bu yüzdendir.
- بیمرادی مومنان از نیک و بد ** تو یقین میدان که بهر این بود
- Rüyasında “Mısır’da define var” dedikleri adamın Tanrı tapısında yoksulluktan sızıldanması
- رجوع کردن به قصهی آن شخص کی به او گنج نشان دادند به مصر و بیان تضرع او از درویشی به حضرت حق
- Mirasyedi, mirası yiyip bitirdi. Yoksullaştı, yarabbi demeye, ağlayıp sızlanmaya başladı.
- مرد میراثی چو خورد و شد فقیر ** آمد اندر یا رب و گریه و نفیر
- Zaten rahmetler saçan bu kapıyı kim dövdü de Tanrı icabet etmedi; bu kapı açılıp ona yüzlerce bahar saçılmıştı?
- خود کی کوبد این در رحمتنثار ** که نیابد در اجابت صد بهار