- Der ki: bir zamancağız bekle hele. Evde taze ekmek pişiriyorlar.
- گویدش بنشین زمانی بیگزند ** که به خانه نان تازه میپزند
- O sıcak ekmek bir müddet sonra gelse bile yine hele otur der, helva da gelecek şimdi.
- چون رسد آن نان گرمش بعد کد ** گویدش بنشین که حلوا میرسد
- Böyle , böyle onu geciktirir, oyalar gizli bir yoldan avlamaya başlar. 4235
- هم برین فن داردارش میکند ** وز ره پنهان شکارش میکند
- Benim seninle bir müddet işim var. Ey dünya güzeli, bekle hele der.
- که مرا کاریست با تو یک زمان ** منتظر میباش ای خوب جهان
- İşte müminlerin, iyiden, kötüden bir murada hemencecik nail olamamaları iyice bil ki bu yüzdendir.
- بیمرادی مومنان از نیک و بد ** تو یقین میدان که بهر این بود
- Rüyasında “Mısır’da define var” dedikleri adamın Tanrı tapısında yoksulluktan sızıldanması
- رجوع کردن به قصهی آن شخص کی به او گنج نشان دادند به مصر و بیان تضرع او از درویشی به حضرت حق
- Mirasyedi, mirası yiyip bitirdi. Yoksullaştı, yarabbi demeye, ağlayıp sızlanmaya başladı.
- مرد میراثی چو خورد و شد فقیر ** آمد اندر یا رب و گریه و نفیر
- Zaten rahmetler saçan bu kapıyı kim dövdü de Tanrı icabet etmedi; bu kapı açılıp ona yüzlerce bahar saçılmıştı?
- خود کی کوبد این در رحمتنثار ** که نیابد در اجابت صد بهار
- Rüya gördü bir hatif ona dedi ki: Sen, Mısır’da zengin olacaksın. 4240
- خواب دید او هاتفی گفت او شنید ** که غنای تو به مصر آید پدید
- Yürü Mısır’a git. İşin orada düzelecek. Tanrı niyazını kabul etti. O ricaları kabul eden Tanrıdır.
- رو به مصر آنجا شود کار تو راست ** کرد کدیت را قبول او مرتجاست
- Falan yerde büyük bir define var. onun için ta Mısır’a kadar gitmen gerek.
- در فلان موضع یکی گنجی است زفت ** در پی آن بایدت تا مصر رفت