English    Türkçe    فارسی   

6
4329-4338

  • Ey ulu er, sen bana dertli de. Sence dertliyim ama kendimce hoşum ben.
  • تو مرا پر درد گو ای محتشم  ** پیش تو پر درد و پیش خود خوشم 
  • Eğer bu iş aksine olsaydı da sana gül bahçesi, bana hor hakir bir yet kesilseydi ne yapardım, vay bana dedi. 4330
  • وای اگر بر عکس بودی این مطار  ** پیش تو گلزار و پیش خویش راز 
  • Örnek
  • مثل 
  • Aşağılık bir adam, bir gün yoksulun birine dedi ki: Burada seni kimse bilmiyor.
  • گفت با درویش روزی یک خسی  ** که ترا این‌جا نمی‌داند کسی 
  • Yoksul, "Yabancıyım, bilmiyebilir. Fakat ben kim olduğunu biliyorum ya.
  • گفت او گر می‌نداند عامیم  ** خویش را من نیک می‌دانم کیم 
  • İş aksi olsaydı, dertlere, yaralara uğr asaydı m, o görseydi de ben kör olsaydım, kendimi görmeseydim ne yapardım?
  • وای اگر بر عکس بودی درد و ریش  ** او بدی بینای من من کور خویش 
  • İstersen beni ahmak say. Ahmağım, fakat talihini iyi. Talihli olmak, inattan, ısrardan daha iyidir.
  • احمقم گیر احمقم من نیک‌بخت  ** بخت بهتر از لجاج و روی سخت 
  • Bu söylediğin söz, senin zannına göre. Yoksa talihim, aklıma da yardım eder benim" dedi. 4335
  • این سخن بر وفق ظنت می‌جهد  ** ورنه بختم داد عقلم هم دهد 
  • Adamın, muradını bulduğundan ve işin hiçbir aklın ve fikrin eremeyeceği bir tarzda düzeldiğine şaşarak sevine sevine, Tanrı' ya şükrede ede memleketine dönmesi
  • بازگشتن آن شخص شادمان و مراد یافته و خدای را شکر گویان و سجده کنان و حیران در غرایب اشارات حق و ظهور تاویلات آن در وجهی کی هیچ عقلی و فهمی بدانجا نرسد 
  • Adam, Tanrı'ya secdeler, rükûlar ederek, hamiklerde, şükürlerde bulunarak Mısır' dan ta Bağdat' a döndü.
  • باز گشت از مصر تا بغداد او  ** ساجد و راکع ثناگر شکرگو 
  • Bütün yolda muradına böyle ters taraftan eriştiğine, maksadının böyle tuhaf bir tarzda elde edildiğine şaşıyor, sarhoş bir halde yol yürüyordu.
  • جمله ره حیران و مست او زین عجب  ** ز انعکاس روزی و راه طلب 
  • Diyordu ki: Beni nereden ümitlendirdi, nereden mal mülk verdi?
  • کر کجا اومیدوارم کرده بود  ** وز کجا افشاند بر من سیم و سود