English    Türkçe    فارسی   

6
4382-4391

  • Yırtıcı bir hayvana benzeyen Ebrehe'nin getirdiği mal ve mülkten de Arap yoksulları, zengin oldular.
  • از جهاز ابرهه هم‌چون دده  ** آن فقیران عرب توانگر شده 
  • O, ordu çektiğini sanıyordu, halbuki Mekkelilere mal mülk ve altın götürmedeydi.
  • او گمان برده که لشکر می‌کشید  ** بهر اهل بیت او زر می‌کشید 
  • Kaza ve kaderin bu aksi cilvesinden haberi bile yoktu. Yolda her adımda şatafatını seyredip duruyordu.
  • اندرین فسخ عزایم وین همم  ** در تماشا بود در ره هر قدم 
  • Nihayet adamcağız, evine geldi, defineyi buldu. İşi, Tanrı lûtfiyle düzene girdi. 4385
  • خانه آمد گنج را او باز یافت  ** کارش از لطف خدایی ساز یافت 
  • Kardeşleri, ağabeylerine birbiri üstüne öğüt verdiler. Fakat o, bu öğütlere sabredemedi. Deli gibi kendinde olmaksızın onlardan kaçtı, kendisini padişahın tapısına izin istemeden attı. Fakat bu küstahlığından, aldırış etmediğinden değildi, aşkının çokluğundandı.
  • مکرر کردن برادران پند دادن بزرگین را و تاب ناآوردن او آن پند را و در رمیدن او ازیشان شیدا و بی‌خود رفتن و خود را در بارگاه پادشاه انداختن بی‌دستوری خواستن لیک از فرط عشق و محبت نه از گستاخی و لاابالی الی آخره 
  • İki kardeşi dediler ki: Canımızda, gökteki yıldızlar gibi yol gösteren öğütler var.
  • آن دو گفتندش که اندر جان ما  ** هست پاسخ‌ها چو نجم اندر سما 
  • Söylemesek oyun, düzgün gelmeyecek. Söylesek gönlün dertlenecek.
  • گر نگوییم آن نیاید راست نرد  ** ور بگوییم آن دلت آید به درد 
  • Söyleme yüzünden sudaki kurbağa gibi elemlere düştük. Susma yüzünden de dertleniyor, âdeta boğuluyoruz.
  • هم‌چو چغزیم اندر آب از گفت الم  ** وز خموشی اختناقست و سقم 
  • Söylemesek barışın, düzenin nuru yok bizce. Söylesek sözümüze uymayacaksın.
  • گر نگوییم آتشی را نور نیست  ** ور بگوییم آن سخن دستور نیست 
  • Onlar, böyle söyleyip dururken ağabeyleri birden yerinden sıçradı; kardeşler dedi, elveda. Dünya da değersiz bir şey, dünyadaki şeyler de. 4390
  • در زمان برجست کای خویشان وداع  ** انما الدنیا و ما فیها متاع 
  • Yaydan ok fırlar gibi sıçradı. O anda söz söylemeye mecal yoktu zaten.
  • پس برون جست او چو تیری از کمان  ** که مجال گفت کم بود آن زمان