English    Türkçe    فارسی   

6
439-448

  • Sen kimsin ki dedi, böyle yeşiller giyinmişsin, bu vahşi hayvanlar içinde ovada oturup duruyorsun.
  • گفت او را کیستی تو سبزپوش  ** در بیابان در میان این وحوش 
  • Adam, bir zâhidim dedi, dünyadan elimi ayağımı çektim, burada otlarla kanaat edip gidiyorum. 440
  • گفت مرد زاهدم من منقطع  ** با گیاهی گشتم اینجا مقتنع 
  • Zahitliği kendime yol yordam yaptım. Çünkü ecelimi önümde görmekteyim.
  • زهد و تقوی را گزیدم دین و کیش  ** زانک می‌دیدم اجل را پیش خویش 
  • Komşumun ölümü, bana, vaiz edici yeter. Bu öğüt, benim kazancımı, dükkânımı yıktı mahvetti.
  • مرگ همسایه مرا واعظ شده  ** کسب و دکان مرا برهم زده 
  • Sonunda mademki yapayalnız kalacağım, her kadınla, her erkekle düşüp kalkmaya alışmamak lâzım.
  • چون به آخر فرد خواهم ماندن  ** خو نباید کرد با هر مرد و زن 
  • Mademki sonunda mezara yüz tutacağım, tek Allah’ya alışmam daha iyi.
  • رو بخواهم کرد آخر در لحد  ** آن به آید که کنم خو با احد 
  • Güzelim, sonunda değil mi ki çenemiz bağlanacak, çenemi az oynatmam daha doğru. 445
  • چو زنخ را بست خواهند ای صنم  ** آن به آید که زنخ کمتر زنم 
  • Ey altın sırmalı esvaplar giymeye, altın kemerler takınmaya alışmış adam, nihayet sana da bir dikilmemiş elbisedir giydirilecek.
  • ای بزربفت و کمر آموخته  ** آخرستت جامه‌ی نادوخته 
  • Yüzümüzü toprağa tutalım, ondan bittik, geliştik. Neden gönlümüzü vefasızlara verelim?
  • رو به خاک آریم کز وی رسته‌ایم  ** دل چرا در بی‌وفایان بسته‌ایم 
  • Bizim atalarımız akrabalarımız, eskiden beri dört tabiattır. Öyle olduğu halde biz, eğreti akrabalara tamah ettik.
  • جد و خویشانمان قدیمی چار طبع  ** ما به خویشی عاریت بستیم طمع