- Şehzade, padişahın huzurunda diz çöktü. On tane muarrif, onun halini anlatmaya koyuldu.
- شاهزاده پیش شه زانو زده ** ده معرف شارح حالش شده
- Padişah, önceden onu, geçirdiği ahvali tamamiyle biliyordu ama muarrif de kendisine verilen vazifeyi yapmaktaydı.
- گرچه شه عارف بد از کل پیش پیش ** لیک میکردی معرف کار خویش
- Ey temiz adam, gönlündeki bir zerre irfan nuru, yüzlerce muarriften iyidir.
- در درون یک ذره نور عارفی ** به بود از صد معرف ای صفی
- Kulağını muarrife vermek, perde ardında olmaya, vehme, zanna düşmeye delildir.
- گوش را رهن معرف داشتن ** آیت محجوبیست و حزر و ظن
- Kim can gözüyle görürse gözü, her şeyi apaçık görür. 4405
- آنک او را چشم دل شد دیدبان ** دید خواهد چشم او عین العیان
- Canı, halkın tevatürüyle kanaat etmez, inancı, gönül gözünden meydana gelir.
- با تواتر نیست قانع جان او ** بل ز چشم دل رسد ایقان او
- Hâsılı muarrif, o seçilmiş padişahın huzurunda onun ahvalini anlatmak için ağzını açtı.
- پس معرف پیش شاه منتجب ** در بیان حال او بگشود لب
- Dedi ki: Padişahım, bu, senin ihsanına avlanmış; dışarıya atılmaya lâyık değil. Padişahlıkta bulun.
- گفت شاها صید احسان توست ** پادشاهی کن که بی بیرون شوست
- Elini, bu devletin terkisine atmış. Onun sarhoş başını elinle okşa.
- دست در فتراک این دولت زدست ** بر سر سرمست او بر مال دست
- Padişah dedi ki: 8u delikanlı, ne mevki isterse, hangi ülkeyi dilerse vereceğim. 4410
- گفت شه هر منصبی و ملکتی ** که التماسش هست یابد این فتی