- Hâsılı muarrif, o seçilmiş padişahın huzurunda onun ahvalini anlatmak için ağzını açtı.
- پس معرف پیش شاه منتجب ** در بیان حال او بگشود لب
- Dedi ki: Padişahım, bu, senin ihsanına avlanmış; dışarıya atılmaya lâyık değil. Padişahlıkta bulun.
- گفت شاها صید احسان توست ** پادشاهی کن که بی بیرون شوست
- Elini, bu devletin terkisine atmış. Onun sarhoş başını elinle okşa.
- دست در فتراک این دولت زدست ** بر سر سرمست او بر مال دست
- Padişah dedi ki: 8u delikanlı, ne mevki isterse, hangi ülkeyi dilerse vereceğim. 4410
- گفت شه هر منصبی و ملکتی ** که التماسش هست یابد این فتی
- Terkettiği malın, mülkün yirmi katını, fazlasıyla ona bağışlayacağım.
- بیست چندان ملک کو شد زان بری ** بخشمش اینجا و ما خود بر سری
- Muarrif dedi ki: Senin padişahlığın, onun gönlüne aşk tohumunu ekeli senin sevginden başka bir havaya kapılmasına imkân mı var?
- گفت تا شاهیت در وی عشق کاشت ** جز هوای تو هوایی کی گذاشت
- Senin kulluğun, onu öyle bir hale getirmiştir ki padişahlık bile artık gönlüne soğuk gelmede.
- بندگی تش چنان درخورد شد ** که شهی اندر دل او سرد شد
- Padişahlığı da oynamış, yutulmuştur, şehzadeliği de. Senin ardına düşmüş, bir garip olmuştur.
- شاهی و شهزادگی در باختست ** از پی تو در غریبی ساختست
- O, âdeta bir sofidir, vecde gelmiş, hırkasını atmıştır. Artık bir daha hırkasını alır mı hiç? 4415
- صوفیست انداخت خرقه وجد در ** کی رود او بر سر خرقه دگر
- Verdiği hırkayı almak, pişman olmak, ben aldanmışım;
- میل سوی خرقهی داده و ندم ** آنچنان باشد که من مغبون شدم