- Terkettiği malın, mülkün yirmi katını, fazlasıyla ona bağışlayacağım.
- بیست چندان ملک کو شد زان بری ** بخشمش اینجا و ما خود بر سری
- Muarrif dedi ki: Senin padişahlığın, onun gönlüne aşk tohumunu ekeli senin sevginden başka bir havaya kapılmasına imkân mı var?
- گفت تا شاهیت در وی عشق کاشت ** جز هوای تو هوایی کی گذاشت
- Senin kulluğun, onu öyle bir hale getirmiştir ki padişahlık bile artık gönlüne soğuk gelmede.
- بندگی تش چنان درخورد شد ** که شهی اندر دل او سرد شد
- Padişahlığı da oynamış, yutulmuştur, şehzadeliği de. Senin ardına düşmüş, bir garip olmuştur.
- شاهی و شهزادگی در باختست ** از پی تو در غریبی ساختست
- O, âdeta bir sofidir, vecde gelmiş, hırkasını atmıştır. Artık bir daha hırkasını alır mı hiç? 4415
- صوفیست انداخت خرقه وجد در ** کی رود او بر سر خرقه دگر
- Verdiği hırkayı almak, pişman olmak, ben aldanmışım;
- میل سوی خرقهی داده و ندم ** آنچنان باشد که من مغبون شدم
- Arkadaş, o hırkayı tekrar bana ver. Ulaştığım vecit, bu hırkaya değmez demektir.
- باز ده آن خرقه این سو ای قرین ** که نمیارزید آن یعنی بدین
- Bu fikir, âşıktan pek uzaktır. Âşık, böyle bir düşünceye düşmez. Eğer ona böyle bir düşünce gelirse toprak başına!
- دور از عاشق که این فکر آیدش ** ور بیاید خاک بر سر بایدش
- Aşk, diri olan, duygusu ve aklı bulunan yüzlerce beden hırkasına değer.
- عشق ارزد صد چو خرقه کالبد ** که حیاتی دارد و حس و خرد
- Hele şu sonu olmayan dünya mülkünün hırkası nedir ki? Ancak beş kuruşçuk eden sarhoşluğu bile bir baş ağrısıdır. 4420
- خاصه خرقهی ملک دنیا کابترست ** پنج دانگ مستیش درد سرست