English    Türkçe    فارسی   

6
4431-4440

  • Buğdayı olmaksızın değirmene gidenin ancak saçı, sakalı ağarır, başka bir şey elde edemez.
  • هم‌چو بی‌گندم شده در آسیا  ** جز سپیدی ریش و مو نبود عطا 
  • Felek değirmeni, buğdayı olmayanların saçını, sakalını ağartır, kendilerini zayıflatır.
  • آسیای چرخ بر بی‌گندمان  ** موسپیدی بخشد و ضعف میان 
  • Fakat biz, bu değirmene buğdayımızla geldik. Bu değirmen, bize mal mülk bağışlar, iş güç verir.
  • لیک با باگندمان این آسیا  ** ملک‌بخش آمد دهد کار و کیا 
  • Önce cennete girmeye istidat gerek ki cennetten bir dirlik elde edesin.
  • اول استعداد جنت بایدت  ** تا ز جنت زندگانی زایدت 
  • Yeni doğmuş çocuk, şaraptan, kebaptan, köşklerden, kubbelerden ne anlar? 4435
  • طفل نو را از شراب و از کباب  ** چه حلاوت وز قصور و از قباب 
  • Bu örneğin sonu gelmez, sözü kısa kes. Yürü, istidat elde etmeye çalış.
  • حد ندارد این مثل کم جو سخن  ** تو برو تحصیل استعداد کن 
  • İşte bu delikanlı da istidat sahibi olmak için şimdiye kadar oturdu. İştiyakı hadden aştı, fakat istidat sahibi olamadı.
  • بهر استعداد تا اکنون نشست  ** شوق از حد رفت و آن نامد به دست 
  • İstidat da padişahtan elde edilir. Can olmadıkça bedende istidat mı olur dedi.
  • گفت استعداد هم از شه رسد  ** بی ز جان کی مستعد گردد جسد 
  • Padişahın lûtufları, onun gamını dürdü. Kendisi avlandı hâsılı, belki padişahı da avlar.
  • لطف‌های شه غمش را در نوشت  ** شد که صید شه کند او صید گشت 
  • Aşikâr olarak senin gibi avlanan avı tutamadan av olur, bağlanır, bağlara giriftar olur gider. 4440
  • هر که در اشکار چون تو صید شد  ** صید را ناکرده قید او قید شد