- Buğdayı olmaksızın değirmene gidenin ancak saçı, sakalı ağarır, başka bir şey elde edemez.
- همچو بیگندم شده در آسیا ** جز سپیدی ریش و مو نبود عطا
- Felek değirmeni, buğdayı olmayanların saçını, sakalını ağartır, kendilerini zayıflatır.
- آسیای چرخ بر بیگندمان ** موسپیدی بخشد و ضعف میان
- Fakat biz, bu değirmene buğdayımızla geldik. Bu değirmen, bize mal mülk bağışlar, iş güç verir.
- لیک با باگندمان این آسیا ** ملکبخش آمد دهد کار و کیا
- Önce cennete girmeye istidat gerek ki cennetten bir dirlik elde edesin.
- اول استعداد جنت بایدت ** تا ز جنت زندگانی زایدت
- Yeni doğmuş çocuk, şaraptan, kebaptan, köşklerden, kubbelerden ne anlar? 4435
- طفل نو را از شراب و از کباب ** چه حلاوت وز قصور و از قباب
- Bu örneğin sonu gelmez, sözü kısa kes. Yürü, istidat elde etmeye çalış.
- حد ندارد این مثل کم جو سخن ** تو برو تحصیل استعداد کن
- İşte bu delikanlı da istidat sahibi olmak için şimdiye kadar oturdu. İştiyakı hadden aştı, fakat istidat sahibi olamadı.
- بهر استعداد تا اکنون نشست ** شوق از حد رفت و آن نامد به دست
- İstidat da padişahtan elde edilir. Can olmadıkça bedende istidat mı olur dedi.
- گفت استعداد هم از شه رسد ** بی ز جان کی مستعد گردد جسد
- Padişahın lûtufları, onun gamını dürdü. Kendisi avlandı hâsılı, belki padişahı da avlar.
- لطفهای شه غمش را در نوشت ** شد که صید شه کند او صید گشت
- Aşikâr olarak senin gibi avlanan avı tutamadan av olur, bağlanır, bağlara giriftar olur gider. 4440
- هر که در اشکار چون تو صید شد ** صید را ناکرده قید او قید شد