- Yahut daha çocukken tutsaklığa düşen, yahut da daha önce anasından kul olarak doğan kişinin canı,
- یا به طفلی در اسیری اوفتاد ** یا خود از اول ز مادر بنده زاد
- Hürlük zevkini görmemiştir. Onun meydanı, suretler sandığıdır. 4510
- ذوق آزادی ندیده جان او ** هست صندوق صور میدان او
- Aklı, daima suretlerde mahpustur, kafesten kafese gezer durur.
- دایما محبوس عقلش در صور ** از قفس اندر قفس دارد گذر
- Kafesten yukarılara çıkmaya bir delik yoktur. Yerden yere boyuna kafeslerde gezer.
- منفذش نه از قفس سوی علا ** در قفسها میرود از جا به جا
- Kur'an da "Gücünüz yeterse çıkın bakalım" denmiştir. Bu söz, Tanrı' dan insanlara da hitaptır, cinlere de.
- در نبی ان استطعتم فانفذوا ** این سخن با جن و انس آمد ز هو
- Tanrı, "Tanrı kudreti ve gökten gelen vahiy olmadıkça size bu göklerden yücelere çıkacak bir delik yoktur" demiştir.
- گفت منفذ نیست از گردونتان ** جز به سلطان و به وحی آسمان
- Sandıktan sandığa giden adam, gökyüzüne mensup değildir, sandığa mensuptur. 4515
- گر ز صندوقی به صندوقی رود ** او سمایی نیست صندوقی بود
- Sandığın yarığı, yeniden yeniye insana sarhoşluk verir. Fakat sandıkta olan, bunu anlayamaz.
- فرجه صندوق نو نو مسکرست ** در نیابد کو به صندوق اندرست
- Bu sandıklara kapılmazsa o vakit kadı gibi kurtulmayı aramaya başlar.
- گر نشد غره بدین صندوقها ** همچو قاضی جوید اطلاق و رها
- Bu nişaneyi bilen, sandıkta olduğunu anlar, korkusuz ve feryatsız durmaz.
- آنک داند این نشانش آن شناس ** کو نباشد بیفغان و بیهراس