- Sen mekân ilinde mekânsızlık secdegâhısın. İblislerin dükkânı senin yüzünden yıkılmıştır.
- سجدهگاه لامکانی در مکان ** مر بلیسان را ز تو ویران دکان
- Şeytan, neden ben bu toprağı tapı kılayım? Neden bir surete din adını takayım? dedi.
- که چرا من خدمت این طین کنم ** صورتی را نم لقب چون دین کنم
- Halbuki bu suret değildir, gözünü iyice ov da bak. Bak da ululuk nurunun kalkınmasını gör!
- نیست صورت چشم را نیکو به مال ** تا ببینی شعشعهی نور جلال
- Şehzadenin, padişah tapısında kalması
- باز آمدن به شرح قصهی شاهزاده و ملازمت او در حضرت شاه
- Şehzade, padişahın huzurunda buna hayran oldu. Yedi göğü de bir avuç toprakta gördü.
- شاهزاده پیش شه حیران این ** هفت گردون دیده در یک مشت طین
- Hiçbir bahiste ağız açmanın imkânı yoktu. Fakat, can, canla bir an bile konuşmadan kalmıyordu. 4590
- هیچ ممکن نه ببحثی لب گشود ** لیک جان با جان دمی خامش نبود
- Hatırına pek gizli olarak şöyle bir şey geldi: Bunlar, hep mâna işi peki, suret nedir?
- آمده در خاطرش کین بس خفیست ** این همه معنیست پس صورت ز چیست
- Bu suret, öyle bir suret ki seni suretten usandırır. Bu öyle bir uyuyandır ki her uyuyanı uyandırır.
- صورتی از صورتت بیزار کن ** خفتهای هر خفته را بیدار کن
- Sözün, insanı sözden kurtarır. Hastalığın, hastalıkları giderir.
- آن کلامت میرهاند از کلام ** وان سقامت میجهاند از سقام
- Aşk illeti, sıhhatin bile canıdır. Aşkın eziyetleri, her rahatın hasret çektiği eziyetlerdir.
- پس سقام عشق جان صحتست ** رنجهااش حسرت هر راحتست
- Ey beden, artık elini candan yıka. Yıkayamı-yorsan bu candan başka bir can ara. 4595
- ای تن اکنون دست خود زین جان بشو ** ور نمیشویی جز این جانی بجو