English    Türkçe    فارسی   

6
4661-4670

  • Senin sözün de onun gibi işte; başkalarının sesinin aksi. Bütün işin gücün hep böyle aksine ve aykırı.
  • گفت تو زان سان که عکس دیگریست  ** جمله احوالت به جز هم عکس نیست 
  • Kızgınlığın da başkalarının aksine, zevkin de. Başbuğun zevkiyle çobanın kızgınlığına benziyor.
  • خشم و ذوقت هر دو عکس دیگران  ** شادی قواده و خشم عوان 
  • O arık koyun, çobana neler etti? Sonunda onu kinlendirdi. eziyete soktu.
  • آن عوان را آن ضعیف آخر چه کرد  ** که دهد او را به کینه زجر و درد 
  • Bir sevinç hayaliyle ne vaktedek oyalanıp duracaksın? Çalış da bu sevinç, tahakkuk etsin.
  • تا بکی عکس خیال لامعه  ** جهد کن تا گرددت این واقعه 
  • Sözün, senin halin olursa kendi kanadlarınla uçar, gezersin. 4665
  • تا که گفتارت ز حال تو بود  ** سیر تو با پر و بال تو بود 
  • Ok da başkasının kanadiyle av tutar. O yüzden de kuş etinden nahibi yoktur.
  • صید گیرد تیر هم با پر غیر  ** لاجرم بی‌بهره است از لحم طیر 
  • Doğan kuşu, dağlıklardan av getirir. Fakat getirdiği ceylanı, çil kuşunu padişaha yedirir.
  • باز صید آرد به خود از کوهسار  ** لاجرم شاهش خوراند کبک و سار 
  • Vahiyden olmayan söz, heva ve hevestendir. Topraktan yaratılanlar gibi havaya, zerre zerre dağılır, biter.
  • منطقی کز وحی نبود از هواست  ** هم‌چو خاکی در هوا و در هباست 
  • Eğer bu söz, sana yanlış görünürse "Vennecmi" suresinin evvelinden birkaç satır okuyuver.
  • گر نماید خواجه را این دم غلط  ** ز اول والنجم بر خوان چند خط 
  • Oku da Muhammed'in, heva ve hevesinden konuşmadığını, onun her sözünün, ancak vahiy olduğunu anla. 4670
  • تا که ما ینطق محمد عن هوی  ** ان هو الا بوحی احتوی