- Bize bu âlem, boğaz gibi dar gelmede. Keşke boğaz ve ağız, toprak yeseydi!
- چون گلو تنگ آورد بر ما جهان ** خاک خوردی کاشکی حلق و دهان
- Zaten bu ağız toprak yer. Fakat renklerle bezenmiş, çeşitli suretlere girmiş toprağı yer. 4705
- این دهان خود خاکخواری آمدست ** لیک خاکی را که آن رنگین شدست
- Oğul, bu kebap, bu şarap, bu şeker, bezenmiş, boyanmış topraktır.
- این کباب و این شراب و این شکر ** خاک رنگینست و نقشین ای پسر
- Onları yedin de onlar et ve deri oldu mu et rengine girerler, fakat onların aslı; topraktır.
- چونک خوردی و شد آن لحم و پوست ** رنگ لحمش داد و این هم خاک کوست
- Hem topraktan türlü türlü şeyler yapar, hem de yine hepsini ufalar, toprak haline sokar.
- هم ز خاکی بخیه بر گل میزند ** جمله را هم باز خاکی میکند
- Hintli; Kıpçak; Rum ülkesinin halkı ve Habeş... Hepsi de mezarlarında hoş bir halde aynı renktedir.
- هندو و قفچاق و رومی و حبش ** جمله یک رنگاند اندر گور خوش
- Buna dikkat et de o rengin, o güzelliğin tamamiyle bir yüz örtüsünden ibaret olduğunu, iğreti bir şey bulunduğunu bil. 4710
- تا بدانی کان همه رنگ و نگار ** جمله روپوشست و مکر و مستعار
- Bâkir renk ancak Tanrı rengidir. Ondan başka renkler, bil ki çan gibi iğreti ve bağlantıdır.
- رنگ باقی صبغة الله است و بس ** غیر آن بر بسته دان همچون جرس
- İbadet edenlerdeki doğruluk, takva ve yakîn rengi, ebediyen bakidir.
- رنگ صدق و رنگ تقوی و یقین ** تا ابد باقی بود بر عابدین
- Şüphe, küfran ve nifak rengi de âsiler için ebedîdir.
- رنگ شک و رنگ کفران و نفاق ** تا ابد باقی بود بر جان عاق