English    Türkçe    فارسی   

6
4704-4713

  • Bize bu âlem, boğaz gibi dar gelmede. Keşke boğaz ve ağız, toprak yeseydi!
  • چون گلو تنگ آورد بر ما جهان  ** خاک خوردی کاشکی حلق و دهان 
  • Zaten bu ağız toprak yer. Fakat renklerle bezenmiş, çeşitli suretlere girmiş toprağı yer. 4705
  • این دهان خود خاک‌خواری آمدست  ** لیک خاکی را که آن رنگین شدست 
  • Oğul, bu kebap, bu şarap, bu şeker, bezenmiş, boyanmış topraktır.
  • این کباب و این شراب و این شکر  ** خاک رنگینست و نقشین ای پسر 
  • Onları yedin de onlar et ve deri oldu mu et rengine girerler, fakat onların aslı; topraktır.
  • چونک خوردی و شد آن لحم و پوست  ** رنگ لحمش داد و این هم خاک کوست 
  • Hem topraktan türlü türlü şeyler yapar, hem de yine hepsini ufalar, toprak haline sokar.
  • هم ز خاکی بخیه بر گل می‌زند  ** جمله را هم باز خاکی می‌کند 
  • Hintli; Kıpçak; Rum ülkesinin halkı ve Habeş... Hepsi de mezarlarında hoş bir halde aynı renktedir.
  • هندو و قفچاق و رومی و حبش  ** جمله یک رنگ‌اند اندر گور خوش 
  • Buna dikkat et de o rengin, o güzelliğin tamamiyle bir yüz örtüsünden ibaret olduğunu, iğreti bir şey bulunduğunu bil. 4710
  • تا بدانی کان همه رنگ و نگار  ** جمله روپوشست و مکر و مستعار 
  • Bâkir renk ancak Tanrı rengidir. Ondan başka renkler, bil ki çan gibi iğreti ve bağlantıdır.
  • رنگ باقی صبغة الله است و بس  ** غیر آن بر بسته دان هم‌چون جرس 
  • İbadet edenlerdeki doğruluk, takva ve yakîn rengi, ebediyen bakidir.
  • رنگ صدق و رنگ تقوی و یقین  ** تا ابد باقی بود بر عابدین 
  • Şüphe, küfran ve nifak rengi de âsiler için ebedîdir.
  • رنگ شک و رنگ کفران و نفاق  ** تا ابد باقی بود بر جان عاق