- Hakanımız, bize daima toy vermede, "Ümidinizi kesmeyin" diye kulağımızı çekmededir.
- دایما خاقان ما کردست طو ** گوشمان را میکشد لا تقنطوا
- Gerçi biz ümitsizlik yüzünden çukurdayız. Fakat o çağırdı mı elimizi, kolumuzu sallaya sallaya gideriz.
- گرچه ما زین ناامیدی در گویم ** چون صلا زد دست اندازان رویم
- Ruhumuza huzur verecek olan otlağa koşarken tez, edepli ve terbiyeli atlar gibi yürürüz.
- دست اندازیم چون اسپان سیس ** در دویدن سوی مرعای انیس
- Oraya adım atarız ama orada yürünmez, adım atılmaz ki. Orada kadeh düzeriz ama orada kadeh yoktur. 4745
- گام اندازیم و آنجا گام نی ** جام پردازیم و آنجا جام نی
- Çünkü orada bütün eşya can âlemine mahsustur. Hepsi de mâna âleminde, mâna içinde mânadır.
- زانک آنجا جمله اشیا جانیست ** معنی اندر معنی اندر معنیست
- Suret gölgedir, mâna güneş. Gölgesiz ışık, yıkık yerlerdedir.
- هست صورت سایه معنی آفتاب ** نور بیسایه بود اندر خراب
- Çünkü orada tuğla üstünde tuğla kalmaz. Ayın ışığına çirkin bir gölge yoktur.
- چونک آنجا خشت بر خشتی نماند ** نور مه را سایهی زشتی نماند
- Tuğla ve kerpiç, altından bile olsa sökülüp çıkarılmalıdır. Çünkü onun yerine aydınlık ve vahiy gelir.
- خشت اگر زرین بود بر کندنیست ** چون بهای خشت وحی و روشنیست
- Dağ, bu gölgeyi gidermek için paramparça olur. Fakat dağın paramparça olması bile bu nur için ehemmiyetsiz bir şeydir. 4750
- کوه بهر دفع سایه مندکست ** پاره گشتن بهر این نور اندکست
- Hiçbir şeye muhtaç olmayan Tanrı nuru, dağın dışına vurunca o nur, içine de vursun diye parçalandı.
- بر برون که چو زد نور صمد ** پاره شد تا در درونش هم زند