- Çünkü orada tuğla üstünde tuğla kalmaz. Ayın ışığına çirkin bir gölge yoktur.
- چونک آنجا خشت بر خشتی نماند ** نور مه را سایهی زشتی نماند
- Tuğla ve kerpiç, altından bile olsa sökülüp çıkarılmalıdır. Çünkü onun yerine aydınlık ve vahiy gelir.
- خشت اگر زرین بود بر کندنیست ** چون بهای خشت وحی و روشنیست
- Dağ, bu gölgeyi gidermek için paramparça olur. Fakat dağın paramparça olması bile bu nur için ehemmiyetsiz bir şeydir. 4750
- کوه بهر دفع سایه مندکست ** پاره گشتن بهر این نور اندکست
- Hiçbir şeye muhtaç olmayan Tanrı nuru, dağın dışına vurunca o nur, içine de vursun diye parçalandı.
- بر برون که چو زد نور صمد ** پاره شد تا در درونش هم زند
- Aç adamın eline bir somun girdi mi hevesinden gözünü de açar, ağzını da.
- گرسنه چون بر کفش زد قرص نان ** وا شکافد از هوس چشم و دهان
- Bu hal, yüz binlerce defa paramparça olmaya değer. Ey yeryüzü, gökyüzüne karşı durma, kalk aradan!
- صد هزاران پاره گشتن ارزد این ** از میان چرخ برخیز ای زمین
- Kalk da göğün nuru, gölgeleri yaksın. Ey gündüzün düşmanı, gece, senin gölgenden meydana gelmede.
- تا که نور چرخ گردد سایهسوز ** شب ز سایهی تست ای یاغی روز
- Bu yeryüzü, çocukların beşiğine benzer. Fakat erişmiş erler için daracık bir yerdir. 4755
- این زمین چون گاهوارهی طفلکان ** بالغان را تنگ میدارد مکان
- Tanrı, çocuklar için yeryüzüne beşik dedi. Beşik içindeki çocuklara da süt saçtı.
- بهر طفلان حق زمین را مهد خواند ** شیر در گهواره بر طفلان فشاند
- Bu beşikler yüzünden ev daraldı, Padişahım. Bu çocukları çabuk ergenlik çağına eriştir.
- خانه تنگ آمد ازین گهوارهها ** طفلکان را زود بالغ کن شها