- O, nihayet kendi aczini görmüş, ölmüş, kocakarılar dinini seçmiştir.
- هم در آخر عجز خود را او بدید ** مرده شد دین عجایز را گزید
- Zeliha gibi, ona Yusuf' un nuru vurdu mu kocalıktan kurtuldu, gençliğe yol buldu, gençleşti.
- چون زلیخا یوسفش بر وی بتافت ** از عجوزی در جوانی راه یافت
- Hayat, ölümde ve mihnettedir. Abıhayat, karanlıklar içindedir. 4830
- زندگی در مردن و در محنتست ** آب حیوان در درون ظلمتست
- Ulu Tanrı' nın Nemrud'u anasız ve dadısız olarak yetiştirip büyütmesi
- رجوع کردن به قصهی پروردن حق تعالی نمرود را بیواسطهی مادر و دایه در طفلی
- Hâsılı o bahçe, arifler bağı gibi sam yellerinden de amandaydı, kasırgadan da.
- حاصل آن روضه چو باغ عارفان ** از سموم صرصر آمد در امان
- Bir kaplan yavrulamıştı. Ona dedim ki: Süt ver bu çocuğa, itaat etti.
- یک پلنگی طفلکان نو زاده بود ** گفتم او را شیر ده طاعت نمود
- Ona süt verdi, tapılar kıldı. Nihayet çocuk gelişti, irileşti, aslanlaştı.
- پس بدادش شیر و خدمتهاش کرد ** تا که بالغ گشت و زفت و شیرمرد
- Sütten kesilince bir periye, ona söz söylemeyi öğret dedim, öğretti.
- چون فطامش شد بگفتم با پری ** تا در آموزید نطق و داوری
- Onu, o yeşillikte yetiştirdim, besledim. Benim hünerim, sanatım hiç söze sığar mı? 4835
- پرورش دادم مر او را زان چمن ** کی بگفت اندر بگنجد فن من
- Ben, zararsız kurtları Eyüb'e konuk ettim, kendisine de onlara karşı baba sevgisi verdim.
- داده من ایوب را مهر پدر ** بهر مهمانی کرمان بیضرر
- Kurtlar da evlâdın babasını sevmesi gibi onu severlerdi. Onlara da bu sevgiyi verdim, tşte sana kudret, işte sana güç!
- داده کرمان را برو مهر ولد ** بر پدر من اینت قدرت اینت ید