- Taif sahtiyanı gibi bir Süheyl yıldızının etrafında döner dolaşırsan farzı yerine getirmiş olursun, 4860
- فرض میآری به جا گر طایفی ** بر سهیلی چون ادیم طایفی
- Nihayet Süheyl yıldızı, onu deri şerrinden kurtarır. Bu suretle de sevgilinin ayağına giydiği çediğe dönersin.
- تا سهیلت وا خرد از شر پوست ** تا شوی چون موزهای همپای دوست
- Bütün Kur'an, nefsin kötülüklerini anlatmadadır. Mushafa bak da, gör, fakat sende o göz nerde?
- جمله قرآن شرح خبث نفسهاست ** بنگر اندر مصحف آن چشمت کجاست
- Vesile bulup da peygamberle savaşmada kılı kırka yaran aşağılık kişileri anlatıp durmadadır.
- ذکر نفس عادیان کالت بیافت ** در قتال انبیا مو میشکافت
- Zaman zaman edepsiz nefsin kötülüğünden ansızın âleme alevler yayılmıştır.
- قرن قرن از شوم نفس بیادب ** ناگهان اندر جهان میزد لهب
- Şehzade, padişahın gönlünden bir zahım yedi, faziletlere tamamiyle sahip otamadan dünyadan gitti.
- رجوع کردن بدان قصه کی شاهزاده بدان طغیان زخم خورد از خاطر شاه پیش از استکمال فضایل دیگر از دنیا برفت
- Hikâyeyi kısa kes. O gayretli padişahın gayreti bir yıl sonra şehzadeyi mezara götürdü. 4865
- قصه کوته کن که رای نفس کور ** برد او را بعد سالی سوی گور
- Padişah, mahiv âleminden varlık âlemine gelinceye kadar Mirrih yıldızı gibi kan dökücü olan gözü, o kanı dökmüş gitmişti.
- شاه چون از محو شد سوی وجود ** چشم مریخیش آن خون کرده بود
- O eşsiz padişah tirkeşine bakınca gördü ki bir ok yok.
- چون به ترکش بنگرید آن بینظیر ** دید کم از ترکشش یک چوبه تیر
- Tanrı etrafında fırlayan o ok nerde? dedi. Onun boğazındaki ok, senin attığın ok diye cevap geldi.
- گفت کو آن تیر و از حق باز جست ** گفت که اندر حلق او کز تیر تست
- O deryadil padişah affetti ama ne fayda. Ok, can alacak yerine raslamıştı.
- عفو کرد آن شاه دریادل ولی ** آمده بد تیر اه بر مقتلی