- Halkın yapısı, zıtlar üstüne kurulmuş. Hâsılı biz, zarar bakımından da savaştayız, fayda bakımından da. 50
- پس بنای خلق بر اضداد بود ** لاجرم ما جنگییم از ضر و سود
- Ahvalin, birbirine aykırı. Tesir dolayısıyla her biri öbürüne zıt.
- هست احوالم خلاف همدگر ** هر یکی با هم مخالف در اثر
- Her an kendi yolumu vurup durmadayım, artık başkasına nasıl bir çare bulabilirim?
- چونک هر دم راه خود را میزنم ** با دگر کس سازگاری چون کنم
- Bana gelen hal askerlerinin dalgalarına bak; her biri, öbürüyle savaşmada, her biri, öbürüne kin gütmede.
- موج لشکرهای احوالم ببین ** هر یکی با دیگری در جنگ و کین
- Kendindeki şu müthiş savaşa bak. Başkalarının savaşı ile ne meşgul olup durursun?
- مینگر در خود چنین جنگ گران ** پس چه مشغولی به جنگ دیگران
- Meğer ki Allah, seni bu savaştan çeke de sulh âleminde bir tek renge boyanasın. 55
- یا مگر زین جنگ حقت وا خرد ** در جهان صلح یک رنگت برد
- O âlem, ancak bâkidir, mamurdur, başka türlü olmasına imkân yok. Çünkü terkibi, zıt olan şeylerden değil.
- آن جهان جز باقی و آباد نیست ** زانک آن ترکیب از اضداد نیست
- Bu yok olma, bitme, zıddın zıddını yok etmesinden ileri gelir. Zıt olmadı mı ebedilikten başka bir şey olamaz.
- این تفانی از ضد آید ضد را ** چون نباشد ضد نبود جز بقا
- O eşsiz, örneksiz Allah, cennetten zıddı giderdi. Orada güneş de yoktur, zıddı olan zemheri de.
- نفی ضد کرد از بهشت آن بینظیر ** که نباشد شمس و ضدش زمهریر
- Renklerin asılları, renksizliktir... Savaşların aslı, barışlardır.
- هست بیرنگی اصول رنگها ** صلحها باشد اصول جنگها