- Kurt, çok defa, sürüden bir kuzu, yalnız başına bir yol tutup ayrıldı mı onu kapar,yer. 500
- گرگ اغلب آنگهی گیرا بود ** کز رمه شیشک به خود تنها رود
- Sünneti ve topluluğu bırakan kişi, yırtıcı hayvanlarla dopdolu olan böyle bir yerde kendi kanını dökmez de ne yapar?
- آنک سنت یا جماعت ترک کرد ** در چنین مسبع نه خون خویش خورد
- Sünnet yoldur, topluluk da yoldaşa benzer. Yolsuz yoldaşsız oldun mu bu daracık yerde helâk oldun gitti.
- هست سنت ره جماعت چون رفیق ** بیره و بییار افتی در مضیق
- Akla düşman olan yoldaş, yoldaş değildir. O, bir fırsat arar ki elbiseni alıp götürsün.
- همرهی نه کو بود خصم خرد ** فرصتی جوید که جامهی تو برد
- Seninle beraber gider, gider ama bir aşılmaz bele, boğaza gelsin de varını yoğunu yağma etsin diye.
- میرود با تو که یابد عقبهای ** که تواند کردت آنجا نهبهای
- Yahut da o yoldaş dediğin kimse görünüşte cesurdur fakat hakikatte korkak. Bu sarp iş başa düştü mü dönmek için sana ders vermeye kalkışır. 505
- یا بود اشتردلی چون دید ترس ** گوید او بهر رجوع از راه درس
- Korkaklığından dostunu da korkutur. Böyle yoldaşı düşman bil, dost değil.
- یار را ترسان کند ز اشتردلی ** این چنین همره عدو دان نه ولی
- Bu yol, insanın canıyla başıyla oynayacağı yoldur. Her meşelikte, her sazlıkta yufka yüreklileri geriye çevirecek bir âfet vardır.
- راه جانبازیست و در هر غیشهای ** آفتی در دفع هر جانشیشهای
- Din yolu, her puşt tabiatlının gideceği yol değildir. bu yüzden de tehlikelerle doludur.
- راه دین زان رو پر از شور و شرست ** که نه راه هر مخنث گوهرست
- Yoldaki bu korku, unu kepekten ayıran elek gibi insanların da yüreklilerini yüreksizlerinden ayırt eder.
- در ره این ترس امتحانهای نفوس ** همچو پرویزن به تمییز سبوس