English    Türkçe    فارسی   

6
774-783

  • Fakat can verme çağında ah ölüm dersin. Ölüm şimdi mi seni uyandırdı?
  • گوید اندر نزع از جان آه مرگ  ** این زمان کردت ز خود آگاه مرگ 
  • Ölümün, nâra atmadan boğazı yırtıldı sesi tutuldu; dövüle dövüle davulu patladı! 775
  • این گلوی مرگ از نعره گرفت  ** طبل او بشکافت از ضرب شگفت 
  • Sense kendini bir şeylere verdin, ince eleyip sık dokudun; ne sesini duydun, ne davulunu! Fakat ölümün ne demek olduğunu şimdi anladın işte!
  • در دقایق خویش را در بافتی  ** رمز مردن این زمان در یافتی 
  • Ömrü zayedip tam can verme çağında,o darlık zamanında tövbe etmeye koyulmak,her yıl Halep’teki Şîa’nın âşure günlerinde Antakya kapısında yas tutmasına benzer.Garip bir şair, yoldan gelmişti de:”Bu gürültü,bu feryat nedir kime yas tutuluyor?” diye sormuştu.
  • تشبیه مغفلی کی عمر ضایع کند و وقت مرگ در آن تنگاتنگ توبه و استغفار کردن گیرد به تعزیت داشتن شیعه‌ی اهل حلب هر سالی در ایام عاشورا به دروازه‌ی انطاکیه و رسیدن غریب شاعر از سفر و پرسیدن کی این غریو چه تعزیه است 
  • Âşure günü, bütün Halep’liler, Antakya kapısına gelirler, ta geceye kadar.
  • روز عاشورا همه اهل حلب  ** باب انطاکیه اندر تا به شب 
  • Kadın erkek, büyük bir kalabalık toplanır, Ehlibeyt’in yasını tutarlardı.
  • گرد آید مرد و زن جمعی عظیم  ** ماتم آن خاندان دارد مقیم 
  • Bağırırlar, ağlarlar, feryat ederlerdi. Şîa, Kerbelâ vakası için yas tutardı.
  • ناله و نوحه کنند اندر بکا  ** شیعه عاشورا برای کربلا 
  • Ehlibeyt’in Yezit’ten, Şimir’den çektikleri zulümleri, onlar tarafından uğradıkları sınanmaları sayıp dökerler, 780
  • بشمرند آن ظلمها و امتحان  ** کز یزید و شمر دید آن خاندان 
  • Sesleri ses verir, feryatları, bütün ovayı, çölü doldururdu.
  • نعره‌هاشان می‌رود در ویل و وشت  ** پر همی‌گردد همه صحرا و دشت 
  • Bir garip şair, âşure günü çölden geldi, o feryadı duydu.
  • یک غریبی شاعری از راه رسید  ** روز عاشورا و آن افغان شنید 
  • Şehri bırakıp o tarafa yürüdü, feryadın sebebini araştırmaya koyuldu.
  • شهر را بگذاشت و آن سوی رای کرد  ** قصد جست و جوی آن هیهای کرد