English    Türkçe    فارسی   

6
886-895

  • Eğer bir şüphe gelir de yolunu vurursa ticarette bulunan peygamberleri kendine senet yap.
  • ور ترا شکی و ریبی ره زند  ** تاجران انبیا را کن سند 
  • O padişahlar padişahı, onların talihlerini öyle yaver etti, onlara öyle bir baht verdi ki dağlar bile onların pılı pırtılarını çekmeye muktedir değildir.
  • بس که افزود آن شهنشه بختشان  ** می‌نتاند که کشیدن رختشان 
  • Bilâl, Hicaz sıcağında Mustafa aliyhisselâm’ın sevgisiyle “ Allah birdir, birAhad ahad “ derdi . Efendisi de kâfirlik gayretiyle kuşluk zamanları Hicaz güneşinin altında onu dikenle döverdi. Bilâl’in vücudu yaralanır, yaraların dan kan fışkırır, fakat yine ihtiyarsız olarak ağzından “ Ahad ahad “ sözü çıkardı, nitekim dertliler de ihtiyarsız bir surette feryad eder, inlerler.. Bilâl ,aşk derdiyle doluydu. Firavun’un büyücüleri Cercis Peygamber ve daha sayısız erler gibi oda bu derde düştüğünden diken derdinden kurtulmayı düşünmüyor , o derde aldırış bile etmiyordu.
  • قصه‌ی احد احد گفتن بلال در حر حجاز از محبت مصطفی علیه‌السلام در آن چاشتگاهها کی خواجه‌اش از تعصب جهودی به شاخ خارش می‌زد پیش آفتاب حجاز و از زخم خون از تن بلال برمی‌جوشید ازو احد احد می‌جست بی‌قصد او چنانک از دردمندان دیگر ناله جهد بی‌قصد زیرا از درد عشق ممتلی بود اهتمام دفع درد خار را مدخل نبود هم‌چون سحره‌ی فرعون و جرجیس و غیر هم لایعد و لا یحصی 
  • Efendisi, Bilâl’i terbiye etmek için diken dalı ile dövmekte, o da dikenlere canını feda etmekteydi.
  • تن فدای خار می‌کرد آن بلال  ** خواجه‌اش می‌زد برای گوشمال 
  • Efendisi, neden Ahmed’i anmaktasın diyordu... Sen, kötü bir kulsun, benim dinimi inkâr ediyorsun.
  • که چرا تو یاد احمد می‌کنی  ** بنده‌ی بد منکر دین منی 
  • Efendisi onu güneş altında dövmekte, o da “Ahad” diye övünmekteydi. 890
  • می‌زد اندر آفتابش او به خار  ** او احد می‌گفت بهر افتخار 
  • Derken Sıddıyk, o taraftan geçti, onun “Ahad” demesini duydu.
  • تا که صدیق آن طرف بر می‌گذشت  ** آن احد گفتن به گوش او برفت 
  • Gözü doldu, gönlü incindi, o “Ahad” sözünden bir âşina kokusu aldı.
  • چشم او پر آب شد دل پر عنا  ** زان احد می‌یافت بوی آشنا 
  • Sonra onu tenhaca görüp nasihat verdi, dedi ki: İnanışını kâfirlerden gizli tut.
  • بعد از آن خلوت بدیدش پند داد  ** کز جهودان خفیه می‌دار اعتقاد 
  • Allah, gizli şeyleri bilir, maksadını gizle. Bilâl, tövbe ettim dedi.
  • عالم السرست پنهان دار کام  ** گفت کردم توبه پیشت ای همام 
  • Ertesi gün Sıddıyk, erkenden bir iş için oradan geçiyordu. 895
  • روز دیگر از پگه صدیق تفت  ** آن طرف از بهر کاری می‌برفت