- O nakış, o boya gitti mi su ve toprak kalır. Ay olmayınca o duvar şeytan gibi bir hale düşer.
- پس بماند آب و گل بی آن نگار ** گردد آن دیوار بی مه دیووار
- Kalp altının yüzünden altını gidince, o altın, kendi madenine dönünce,
- قلب را که زر ز روی او بجست ** بازگشت آن زر بکان خود نشست
- Kepaze bakır, duman gibi kala kalır. Bu yüzden de ona âşık olanın yüzü kararır.
- پس مس رسوا بماند دود وش ** زو سیهروتر بماند عاشقش
- Gözlülerse altın madenine âşık olurlar. Aşkları, her gün biraz daha artar.
- عشق بینایان بود بر کان زر ** لاجرم هر روز باشد بیشتر
- Çünkü altın madenine altınlıkta ortak yoktur. Merhaba ey şüphesiz, hilesiz altın madeni! 980
- زانک کان را در زری نبود شریک ** مرحبا ای کان زر لاشک فیک
- Kim kalp bir akçayı altın madenine ortak ederse asıl altın, mekânsızlık madenine gitti mi,
- هر که قلبی را کند انباز کان ** وا رود زر تا بکان لامکان
- Âşık da ıstırabından ölür, mâşuk da. İkisi de âdeta suyu çekilmiş girdaptaki balığa döner.
- عاشق و معشوق مرده ز اضطراب ** مانده ماهی رفته زان گرداب آب
- Allah’ya ait olan aşk, yücelik güneşidir. Halk da gölge gibi onun nurunun emrindedir.
- عشق ربانیست خورشید کمال ** امر نور اوست خلقان چون ظلال
- Mustafa, bu vakayı duyunca hoş bir surette ferahladı, neşelendi Ebubekir’de bu hali görünce söz söylemeye iştahlandı.
- مصطفی زین قصه چون خوش برشکفت ** رغبت افزون گشت او را هم بگفت
- Mustafa gibi bir dinleyici duyunca her kılı, ayrı bir dil oldu. 985
- مستمع چون یافت همچون مصطفی ** هر سر مویش زبانی شد جدا