- Sirke satmada kanaat yüzünden bal denizine gark olmuş binlerce can gör. 2375
- سرکه مفروش و هزاران جان ببین ** از قناعت غرق بحر انگبین
- Yoksulluk acılığı çeken yüz binlerce cana bak... Gül gibi gülbeşekere karışmış, o lezzetle lezzetlenmişler.
- صد هزاران جان تلخی کش نگر ** همچو گل آغشته اندر گل شکر
- Ah yazık; sende kavrayacak kabiliyet olsaydı da, canımdan gönül şem’ası zuhur etseydi!
- ای دریغا مر ترا گنجا بدی ** تا ز جانم شرح دل پیدا شدی
- Bu söz can memesinde süttür. Emen olmadıkça güzelce akmıyor.
- این سخن شیر است در پستان جان ** بیکشنده خوش نمیگردد روان
- Dinleyen susuz ve arayıcı olursa vâzeden ölü bile olsa söyler.
- مستمع چون تشنه و جوینده شد ** واعظ ار مرده بود گوینده شد
- Dinleyen yeni gelmiş ve usanmamış olursa dilsiz bile sözde bülbül kesilir. 2380
- مستمع چون تازه آمد بیملال ** صد زبان گردد به گفتن گنگ و لال
- Kapımdan içeri namahrem girince harem halkı, perde arkasına girer, gizlenir.
- چون که نامحرم در آید از درم ** پرده در پنهان شوند اهل حرم
- Zararsız ve mahrem birisi gelince de o kendilerini gizleyen mahremler, yüzlerindeki peçeleri açarlar.
- ور در آید محرمی دور از گزند ** بر گشایند آن ستیران رویبند
- Bütün güzel, hoş ve yaraşan şeyler, gören göz için yapılır.
- هر چه را خوب و خوش و زیبا کنند ** از برای دیدهی بینا کنند
- Çengin zir ve bem nağmeleri, nasıl olurda sağır kulak için terennüm edilir?
- کی بود آواز چنگ و زیر و بم ** از برای گوش بیحس اصم
- Tanrı, miski beyhude yere güzel kokulu yapmadı? Koku duyan için yarattı; koku almayan için değil. 2385
- مشک را بیهوده حق خوش دم نکرد ** بهر حس کرد او پی اخشم نکرد
- Hak, yeri, göğü yaratmış, aralarında da bir çok nur ve nâr yüceltmiştir.
- حق زمین و آسمان بر ساخته ست ** در میان بس نار و نور افراخته ست
- Bu yeri yerdekiler için yaratmış, göğü de göktekilerin yurdu yapmıştır.
- این زمین را از برای خاکیان ** آسمان را مسکن افلاکیان
- Aşağılık kişi yükseğin düşmanıdır. Her şeyin müşterisi meydana çıkar.
- مرد سفلی دشمن بالا بود ** مشتری هر مکان پیدا بود
- Ey kapalı örtünüp bürünmüş kadın, sen hiç kör için süslendin mi?
- ای ستیره هیچ تو برخاستی ** خویشتن را بهر کور آراستی
- Dünyayı en değerli incilerle doldursan nasibin yoksa ne yapayım? 2390
- گر جهان را پر در مکنون کنم ** روزی تو چون نباشد چون کنم
- Ey kadın, kavgayı, darılmayı bırak; bırakmayacaksan beni bırak!
- ترک جنگ و ره زنی ای زن بگو ** ور نمیگویی به ترک من بگو
- Ben, iyiyle, kötüyle, kavga edemem; kavga ile işim yok. Savaşmak şöyle dursun; gönlüm barışlardan bile ürkmekte.
- مر مرا چه جای جنگ نیک و بد ** کاین دلم از صلحها هم میرمد
- Susacaksan ne âlâ; yoksa öyle bir iş yaparım ki şu anda hemen kalkar, evimi, barkımı bırakır, giderim.”
- گر خمش کردی و گرنه آن کنم ** که همین دم ترک خان و مان کنم
- Kadının yola gelip söylediklerinden istiğfar eylemesi
- مراعات کردن زن شوهر را و استغفار کردن از گفتهی خویش
- Kadın onu titiz ve hiddetli görünce ağlamaya başladı. Zaten ağlamak, kadının tuzağıdır.
- زن چو دید او را که تند و توسن است ** گشت گریان گریه خود دام زن است
- “Ben, senden bunu mu umardım? Senden başka ümidim vardı” dedi. 2395
- گفت از تو کی چنین پنداشتم ** از تو من اومید دیگر داشتم
- Kadın yokluk yoluna girip dedi ki: “Ben senin karın değil, ayağının toprağıyım.
- زن در آمد از طریق نیستی ** گفت من خاک شمایم نه ستی
- Cismim, canım, nem varsa senindir; hüküm de senin, ferman da!
- جسم و جان و هر چه هستم آن تست ** حکم و فرمان جملگی فرمان تست
- Yoksulluk yüzünden sabrım tükendiyse bu da kendim için değil, senin için.
- گر ز درویشی دلم از صبر جست ** بهر خویشم نیست آن بهر تو است
- Sen, bana dertli zamanlarda deva oldun; muhtaç olmanı istemiyorum.
- تو مرا در دردها بودی دوا ** من نمیخواهم که باشی بینوا