English    Türkçe    فارسی   

1
246-270

  • Sen kendince aklından bir kıyas yapmaktasın ama çok, pek çok uzaklara düşmüşsün; iyice bak!
  • Bakkal ve dudunun hikâyesi, dudunun dükkândaki gülyağlarını dökmesi
  • Bir bakkal vardı, onun bir de dudusu vardı. Yeşil, güzel sesli ve söyler duduydu.
  • Dükkânda dükkân bekçiliği yapar; bütün alışveriş edenlere hoş nükteler söyler, lâtifeler ederdi.
  • İnsanlara hitap ederken insan gibi konuşurdu, dudu gibi ötmede de mahareti vardı.
  • Dükkânın başköşesinden atıldı, bir tarafa kaçtı; gülyağı şişesini de döktü. 250
  • Sahibi, evden çıkageldi. Tacircesine huzuru kalple dükkâna geçti oturdu.
  • Bir de baktı ki dükkân yağ içinde, elbisesi yağa bulaşmış. Dudunun başına bir vurdu; dudunun dili tutuldu, başı kel oldu.
  • Dudu, birkaç günceğiz sesini kesti, söylemedi. Bakkal nedametten âh etmeye başladı.
  • Sakalını yolmakta, eyvah, demekteydi; nimet güneşim bulut altına girdi.
  • O zaman keşke elim kırılsaydı; o güzel sözlünün başına nasıl oldu da vurdum? 255
  • Kuşu, yine konuşsun diye yoksullara sadakalar vermekteydi.
  • Üç gün, üç gece sonra şaşkın ve meyus, ümitsiz bir halde dükkânda otururken
  • Ve binlerce gussaya, gama eş olup; bu kuş acaba ne vakit konuşacak; diye düşünüp dururken,
  • Ansızın tas ve leğen dibi gibi tüysüz kafası ile bir Cevlaki geçiyordu.
  • Dudu, hemencecik dile gelip akıllılar gibi dervişe bağırdı: 260
  • “Ey kel, neden kellere karıştın; yoksa sen de şişeden gülyağı mı döktün?! “
  • Onun bu kıyasından halk gülmeye başladı. Çünkü dudu, hırka sahibini kendisi gibi sanmıştı.
  • Temiz kişilerin işini kendinden kıyas tutma, gerçi yazıda (aslan manasına gelen) şîr, (süt manasına gelen) şîre benzer.
  • Bütün âlem bu sebepten yol azıttılar. Tanrı Abdallarından az kişi agâh oldu.
  • Peygamberlerle beraberlik iddia ettiler (biz de onlar gibiyiz dediler); Velîleri de kendileri gibi sandılar. 265
  • Dediler ki: “İşte biz de insanız, onlar da insan. Bizde uyumaya ve yemeğe bağlıyız, onlar da.
  • “Onlar körlüklerinden aralarında uçsuz bucaksız bir fark olduğunu bilmediler.
  • Her iki çeşit arı, bir yerden yedi. Fakat bundan zehir hâsıl oldu, ondan bal.
  • Her iki çeşit geyik otladı, su içti. Birinden fışkı zuhur etti, öbüründen halis misk.
  • Her iki kamış da bir sulaktan su içti. Biri bomboş öbürü şekerle dopdolu. 270