English    Türkçe    فارسی   

1
642-666

  • Bu sözün sonu yoktur, fakat biz yine dönüp o hikâyeyi tamamlayalım:
  • این سخن پایان ندارد لیک ما ** باز گوییم آن تمامی قصه را
  • Vezirin, halveti terk etmede müritleri ümitsiz bırakması
  • نومید کردن وزیر مریدان را از رفض خلوت
  • Vezir içerden seslendi: “Ey müritler, benden size şu malûm olsun.
  • آن وزیر از اندرون آواز داد ** کای مریدان از من این معلوم باد
  • Ki İsa bana “Hep yakınlarından, arkadaşlarından ayrıl, tek ol,
  • که مرا عیسی چنین پیغام کرد ** کز همه یاران و خویشان باش فرد
  • Yüzünü duvara çevirip yalnızca otur, kendi varlığından da halveti ihtiyar et” diye vahyetti. 645
  • روی در دیوار کن تنها نشین ** وز وجود خویش هم خلوت گزین‌‌
  • Bundan sonra konuşmaya izin yok, bundan sonra dedikodu ile işim yok.
  • بعد از این دستوری گفتار نیست ** بعد از این با گفت و گویم کار نیست‌‌
  • Dostlar, elveda! Ben öldüm, yükümü dördüncü göğe ilettim.
  • الوداع ای دوستان من مرده‌‌ام ** رخت بر چارم فلک بر برده‌‌ام‌‌
  • Bu suretle de ateşe mensup feleğin altında zahmet ve meşakkatler içinde yanmayalım.
  • تا به زیر چرخ ناری چون حطب ** من نسوزم در عنا و در عطب‌‌
  • Bundan sonra dördüncü kat gök üstünde, İsa’nın yanında oturacağım.”
  • پهلوی عیسی نشینم بعد از این ** بر فراز آسمان چارمین‌‌
  • Vezirin her emiri ayrı ayrı veliaht yapması
  • ولی عهد ساختن وزیر هر یک امیر را جدا جدا
  • Neden sonra o emirleri yalnız ve birer birer çağırıp her birine bir söz söyledi. 650
  • و آن گهانی آن امیران را بخواند ** یک به یک تنها به هر یک حرف راند
  • Her birine “İsa dininde Tanrı vekili ve benim halifem sensin,
  • گفت هر یک را به دین عیسوی ** نایب حق و خلیفه‌‌ی من توی‌‌
  • Öbür emirler senin tâbilerindir. İsa, umumunu senin taraftarın ve yardımcın etti.
  • و آن امیران دگر اتباع تو ** کرد عیسی جمله را اشیاع تو
  • Hangi emir, baş çeker, tâbi olmazsa onu tut; ya öldür yahut esir et, hapse at.
  • هر امیری کو کشید گردن بگیر ** یا بکش یا خود همی‌‌دارش اسیر
  • Ama ben sağ iken bunu kimseye söyleme, ben ölmedikçe, reisliğe talip olma.
  • لیک تا من زنده‌‌ام این وامگو ** تا نمیرم این ریاست را مجو
  • Ben ölmedikçe bunu hiç meydana çıkarma. Saltanat ve galebe dâvasına kalkışma. 655
  • تا نمیرم من تو این پیدا مکن ** دعوی شاهی و استیلا مکن‌‌
  • İşte şu tomar ve onda Mesih’in hükümleri... Bunu ümmete fasih bir tarzda oku!” dedi.
  • اینک این طومار و احکام مسیح ** یک به یک بر خوان تو بر امت فصیح‌‌
  • O, her emire ayrı olarak şunu söyledi: “Tanrı dininde senden başka naip yoktur!”
  • هر امیری را چنین گفت او جدا ** نیست نایب جز تو در دین خدا
  • Her birini ayrı ayrı ağırladı. Ona ne söyledi ise buna da onu söyledi.
  • هر یکی را کرد او یک یک عزیز ** هر چه آن را گفت این را گفت نیز
  • Her birine bir tomar verdi, her tomar öbürünün zıddını ifade ediyordu.
  • هر یکی را او یکی طومار داد ** هر یکی ضد دگر بود المراد
  • O tomarların metni “Ya” harfinden “Elif” harfine kadar olan harflerin şekilleri gibi birbirine aykırıdır. 660
  • جملگی طومارها بد مختلف ** چون حروف آن جمله از یا تا الف‌‌
  • Bu tomarın hükmü, öbürünün zıddıydı, bu zıt diyeti bundan önce bildirdik.
  • حکم این طومار ضد حکم آن ** پیش از این کردیم این ضد را بیان‌‌
  • Vezirin halvette kendini öldürmesi
  • کشتن وزیر خویشتن را در خلوت
  • Ondan sonra daha kırk gün kapısını kapadı. Kendisini öldürüp varlığından kurtuldu.
  • بعد از آن چل روز دیگر در ببست ** خویش کشت و از وجود خود برست‌‌
  • Halk onun ölümünü haber alınca kabrinin üstü kıyamet yerine döndü.
  • چون که خلق از مرگ او آگاه شد ** بر سر گورش قیامت‌‌گاه شد
  • Bir hayli halk onun yası ile saçlarını yolarak, elbiselerini yırtarak mezarı üstüne yığıldı.
  • خلق چندان جمع شد بر گور او ** موکنان جامه دران در شور او
  • Arap’tan, Türk’ten, Rum’dan, Kürt’ten oraya toplananların sayısını da ancak Tanrı bilir. 665
  • کان عدد را هم خدا داند شمرد ** از عرب وز ترک و از رومی و کرد
  • Mezarın toprağını başlarına serptiler. Onun derdini yerinde ve dertlerine derman gördüler.
  • خاک او کردند بر سرهای خویش ** درد او دیدند درمان جای خویش‌‌