English    Türkçe    فارسی   

2
1226-1250

  • Kötü huyların kökleri kuvvetlenmiş, onu kökünden söküp çıkarma kuvveti de azalmış!
  • بیخهای خوی بد محکم شده ** قوت بر کندن آن کم شده‏
  • Valinin, yola diken ekene “Yola diktiğin dikenleri sök” diye emir vermesi
  • فرمودن والی آن مرد را که این خار بن را که نشانده‏ای بر سر راه بر کن
  • Bu iş, o tatlı sözlü, fakat kötü huylu adamın yol üstüne diken dikmesine benzer.
  • همچو آن شخص درشت خوش سخن ** در میان ره نشاند او خار بن‏
  • Yoldan geçenler ona darılmaya başladılar, bu dikenleri sök diye bir hayli söylediler, fakat fayda etmedi.
  • ره گذریانش ملامت‏گر شدند ** بس بگفتندش بکن این را نکند
  • Her an o dikenler çoğalmakta, halkın ayağı dikenler yüzünden kanamaktaydı.
  • هر دمی آن خار بن افزون شدی ** پای خلق از زخم آن پر خون شدی‏
  • Halkın elbisesi dikenlerden yırtılmakta, yoksulların ayakları paramparça olmaktaydı. 1230
  • جامه‏های خلق بدریدی ز خار ** پای درویشان بخستی زار زار
  • Vali, ona “Mutlaka bunları sök” dedikçe. “ Evet, bir gün sökerim” diyordu.
  • چون به جد حاکم بدو گفت این بکن ** گفت آری بر کنم روزیش من‏
  • Bir müddet “Yarın, yarın” diye vade verip durdu. Bu müddet için de diktiği dikenler kökleşti, kuvvetlendi.
  • مدتی فردا و فردا وعده داد ** شد درخت خار او محکم نهاد
  • Vali, bir gün “ Ey vadin de durmayan, beri gel, emrettiğimiz işi sürüncemede bırakma” dedi.
  • گفت روزی حاکمش ای وعده کژ** پیش آ در کار ما وا پس مغژ
  • Adam dedi ki: Babacığım, bir hayli gün var, bugün olmazsa yarın! ”Vali “ Hayır, acele davran, işi savsaklama.
  • گفت الایام یا عم بیننا ** گفت عجل لا تماطل دیننا
  • Sen bu işi yarın görürüm diyorsun ama şunu bil ki gün geçtikçe, 1235
  • تو که می‏گویی که فردا این بدان ** که به هر روزی که می‏آید زمان‏
  • O dikenler daha ziyade yeşeriyor, dikeni sökecek de ihtiyarlayıp âciz bir hale geliyor.
  • آن درخت بد جوان‏تر می‏شود ** وین کننده پیر و مضطر می‏شود
  • Diken kuvvetlenmekte, büyümekte, diken sökecekse ihtiyarlamakta, kuvvetten düşmekte.
  • خار بن در قوت و برخاستن ** خار کن در پیری و در کاستن‏
  • Diken her gün, her an yeşerip tazelenmekte. Diken her gün perişan bir hale gelmekte, kuruyup kalmakta!
  • خار بن هر روز و هر دم سبز و تر ** خار کن هر روز زار و خشکتر
  • O daha ziyade gençleşiyor, sen daha fazla ihtiyarlıyorsun. Çabuk ol, zamanını geçirme” dedi.
  • او جوانتر می‏شود تو پیرتر ** زود باش و روزگار خود مبر
  • Her kötü huyunu bir diken bil; dikenler kaç keredir senin ayağını zedelemekte. 1240
  • خار بن دان هر یکی خوی بدت ** بارها در پای خار آخر زدت‏
  • Nice defalardır kötü huydan perişan bir hale düştün. Fakat duygun yok ki. Pek duygusuzlaştın.
  • بارها از خوی خود خسته شدی ** حس نداری سخت بی‏حس آمدی‏
  • Çirkin huyundan başkalarını, zarara soktuğundan başkalarına mazarrat verdiğinden,
  • گر ز خسته گشتن دیگر کسان ** که ز خلق زشت تو هست آن رسان‏
  • Gafilsen hiç olmazsa kendi yaraladığını bilirsin ya. Sen hem kendine azapsın, hem başkalarına!
  • غافلی باری ز زخم خود نه‏ای ** تو عذاب خویش و هر بیگانه‏ای‏
  • Ya baltayı al, ercesine vur, Ali gibi bu Hayber kapısını kopar.
  • یا تبر برگیر و مردانه بزن ** تو علی‏وار این در خیبر بکن‏
  • Yahut bu dikeni gülfidanına ulaştır, sevgilinin nurunu nâra kavuştur? 1245
  • یا به گلبن وصل کن این خار را ** وصل کن با نار نور یار را
  • Da onun nuru senin ateşini söndürsün; vuslatı, dikenini gül bahçesi haline getirsin.
  • تا که نور او کشد نار تو را ** وصل او گلشن کند خار تو را
  • Sen cehenneme benziyorsun, o ise mümindir. Mümine ateşi söndürmek imkânı var .
  • تو مثال دوزخی او مومن است ** کشتن آتش به مومن ممکن است‏
  • Mustafa, cehennemin sözünü naklederek buyurdu ki: “ Cehennem, korkusundan mümine yalvararak,
  • مصطفی فرمود از گفت جحیم ** کاو به مومن لابه گر گردد ز بیم‏
  • “Padişahım, çabuk geç, Nurun, ateşimi söndürecek” der.
  • گویدش بگذر ز من ای شاه زود ** هین که نورت سوز نارم را ربود
  • Şu halde ateşi helâk eden, müminin nurudur. Çünkü bir şeyi zıddından başka bir şeyle gidermek imkânsızdır. 1250
  • پس هلاک نار نور مومن است ** ز انکه بی‏ضد دفع ضد لا یمکن است‏