English    Türkçe    فارسی   

2
2679-2703

  • Eğer kemiğe gelirse köpektir, ota meylederse şüphe yok, ceylân cinsindendir.
  • گر به سوی استخوان آید سگ است ** ور گیا خواهد یقین آهو رگ است‏
  • Kahırla lütuf, birbirine eş oldu. Bu ikisinden bir hayır ve şer âlemi doğdu. 2680
  • قهر و لطفی جفت شد با همدگر ** زاد از این هر دو جهانی خیر و شر
  • Sen otla kemiği göster, nefis ve can gıdasını arz et.
  • تو گیاه و استخوان را عرضه کن ** قوت نفس و قوت جان را عرضه کن‏
  • Nefis gıdasını isterse aşağılıktır, ruh gıdasını isterse serverdir.
  • گر غذای نفس جوید ابتر است ** ور غذای روح خواهد سرور است‏
  • Tene hizmet ederse eşektir. Can denizine dalarsa inci bulur.
  • گر کند او خدمت تن هست خر ** ور رود در بحر جان یابد گهر
  • Gerçi bu ikisi birbirine aykırı, hayır ve şerdir ama ikisi de bir iş başındadır.
  • گر چه این دو مختلف خیر و شراند ** لیک این هر دو به یک کار اندراند
  • Peygamberler, ibadetlerini arz ederler, düşmanlar şehvetlerini. 2685
  • انبیا طاعات عرضه می‏کنند ** دشمنان شهوات عرضه می‏کنند
  • Ben iyiyi nasıl kötüleştirebilirim? Tanrı değilim ya! Ben bir davetçiyim, onları yaratan değil!
  • نیک را چون بد کنم یزدان نی‏ام ** داعیم من خالق ایشان نی‏ام‏
  • Güzeli çirkin yapabilir miyim? Rab değilim ki. Güzele çirkine bir aynayım.
  • خوب را من زشت سازم رب نه‏ام ** زشت را و خوب را آیینه‏ام‏
  • Hintli, bu, adamı kara suratlı gösteriyor diye aynayı yaktı.
  • سوخت هندو آینه از درد را ** کاین سیه رو می‏نماید مرد را
  • O beni gammaz yaptı, çirkin kimdir, güzel kim? Söyleyeyim diye o, beni doğru sözlü etti.
  • او مرا غماز کرد و راست گو ** تا بگویم زشت کو و خوب کو
  • Ben şahidim, şahidi zindana atmak nerede görülmüş? Zindan ehli değilim. Tanrı şahidimdir. 2690
  • من گواهم بر گوا زندان کجاست ** اهل زندان نیستم ایزد گواست‏
  • Ben de nerede meyveli bir ağaç görürsem onu dadı gibi besler, yetiştiririm.
  • هر کجا بینم نهال میوه‏دار ** تربیتها می‏کنم من دایه‏وار
  • Fakat nerede bir acı ve kuru ağaç görürsem fışkı, miskten kurtulsun diye keserim.
  • هر کجا بینم درخت تلخ و خشک ** می‏برم تا وارهد از پشک مشک‏
  • Kuru ağaç, bahçıvana “Yiğit, suçsuz, günahsız niye benim başımı kesiyorsun?” der.
  • خشک گوید باغبان را کای فتی ** مر مرا چه می‏بری سر بی‏خطا
  • Bahçıvan der ki: “Sus, kötü huylu. Kuruluğun suç olarak yetmez mi?”
  • باغبان گوید خمش ای زشت خو ** بس نباشد خشکی تو جرم تو
  • Kuru ağaç “Ben doğruyum, eğri değil. Niçin suçum yokken beni kesiyorsun der?” der. 2695
  • خشک گوید راستم من کژ نی‏ام ** تو چرا بی‏جرم می‏بری پیم‏
  • Bahçıvan der ki: “Kutlu bir şey olsaydın da keşke eğri olsaydın, fakat yaş olsaydın!
  • باغبان گوید اگر مسعودی‏ای ** کاشکی کژ بودی‏ای تر بودی‏ای‏
  • Öyle olsaydın Âbıhayatı çeker, dirilik suyu ile karışır, hayat bulurdun.
  • جاذب آب حیاتی گشته‏ای ** اندر آب زندگی آغشتی‏ای‏
  • Tohumun kötüymüş, aslın kötüymüş, güzel bir ağaca ulaşamamışsın.
  • تخم تو بد بوده است و اصل تو ** با درخت خوش نبوده وصل تو
  • Güzel bir ağaç dalı, kötü bir ağaca aşılansa o güzellik, kötü ağacın tabiatını da güzelleştirir.”
  • شاخ تلخ ار با خوشی وصلت کند ** آن خوشی اندر نهادش بر زند
  • Muaviye’nin Şeytan’a kızıp sert muamelede bulunması
  • عنف کردن معاویه با ابلیس‏
  • Emîr, Şeytana dedi ki: “Ey yol vurucu, delil getirme. Beni kandırmağa yol bulamazsın, yol arama. 2700
  • گفت امیر ای راه زن حجت مگو ** مر ترا ره نیست در من ره مجو
  • Sen bir dolandırıcısın ben de garip bir tacirim. Getirdiğin her elbiseyi nasıl alabilirim?
  • ره زنی و من غریب و تاجرم ** هر لباساتی که آری کی خرم‏
  • Kâfirlik edip pılımın, pırtımın etrafında dolaşma. Sen hiç kimsenin malına müşteri değilsin.
  • گرد رخت من مگرد از کافری ** تو نه ای رخت کسی را مشتری‏
  • Dolandırıcı müşteri olamaz. Müşteri gibi görünse bile bu, hileden, düzenden ibarettir.
  • مشتری نبود کسی را راه زن ** ور نماید مشتری مکر است و فن‏