- Sen korkma, ona uzun bir müddet mühlet ver… Asker topla, yüzlerce hileler düz de” diye vahiy geldi.
- تو مترس و مهلتش ده دمدراز ** گو سپه گرد آر و صد حیلت بساز
- Musa aleyhisselâm’ın Firavuna şehirlerdeki sihirbazları toplamak üzere mühlet vermesi
- مهلت دادن موسی علیهالسلام فرعون را تا ساحران را جمع کند از مداین
- Musa, “Emir geldi, mühlet sana. Bizden kurtuldun, şimdilik ben yerime gidiyorum” dedi.
- گفت امر آمد برو مهلت ترا ** من بجای خود شدم رستی ز ما
- Musa yola düştü, ejderha da bilgili ve dost bir av köpeği gibi peşine takıldı. 1100
- او همیشد و اژدها اندر عقب ** چون سگ صیاد دانا و محب
- Av köpeği gibi kuyruğunu sallayarak gidiyor, ayaklarının altında taşları kum gibi eziyordu.
- چون سگ صیاد جنبان کرده دم ** سنگ را میکرد ریگ او زیر سم
- Taşı, demiri nefesiyle çekip sömürmekte, demiri apaşikâr bir surette ağzında ezip çiğnemekteydi.
- سنگ و آهن را بدم در میکشید ** خرد میخایید آهن را پدید
- Havalanıp burçların üstüne çıkmakta, Rum, Gürcü… Herkes ondan kaçmaktaydı.
- در هوا میکرد خود بالای برج ** که هزیمت میشد از وی روم و گرج
- Deve gibi ağzından köpükler saçıyordu. O köpüğün bir katresi kimin üstüne düşse cüzzam illetine tutuluyordu.
- کفک میانداخت چون اشتر ز کام ** قطرهای بر هر که زد میشد جذام
- Dişlerinin gıcırtısı, yürekleri yerinden oynatıyor, kara aslanların bile canları elden gidiyordu. 1105
- ژغژغ دندان او دل میشکست ** جان شیران سیه میشد ز دست
- O seçilmiş peygamber, kavminin yanına varınca ejderhayı boğazından yakaladı, ejderha asâ oldu yine.
- چون به قوم خود رسید آن مجتبی ** شدق او بگرفت باز او شد عصا
- Asâya dayandı da dedi ki: “Ne şaşılacak şey. Bizim yanımızda güneş, düşmana karşı gece!
- تکیه بر وی کرد و میگفت ای عجب ** پیش ما خورشید و پیش خصم شب
- Ne hayret edilecek şey ki bu ordu, kuşluk güneşiyle dopdolu olan bu âlemi görmüyor.
- ای عجب چون مینبیند این سپاه ** عالمی پر آفتاب چاشتگاه
- Göz de açık, kulak da; sonra da bu zekâ… Allah’ın gözbağcılığına hayretteyim!
- چشم باز و گوش باز و این ذکا ** خیرهام در چشمبندی خدا
- Ben onlara şaşırıyorum, onlar da bana şaşırıyorlar. Baharın onlar diken, ben yasemin: 1110
- من ازیشان خیره ایشان هم ز من ** از بهاری خار ایشان من سمن
- Onlara nice lezzetli şaraplarla dolu kadehler sundum. Fakat onlara kadehteki şerbet taş kesildi.
- پیششان بردم بسی جام رحیق ** سنگ شد آبش به پیش این فریق
- Gül desteleri yaptım, götürdüm, her gül, diken oldu, şerbet zehir döndü.
- دسته گل بستم و بردم به پیش ** هر گلی چون خار گشت و نوش نیش
- Bu kendisinden geçenlerin canlarına nasip olan bir şey. Onlar, kendilerine oldukça nasıl meydana çıkar?
- آن نصیب جان بیخویشان بود ** چونک با خویشاند پیدا کی شود
- Yanımızda uyanık bir uyur gerek ki uyanıkken rüyalar görsün!
- خفتهی بیدار باید پیش ما ** تا به بیداری ببیند خوابها
- Halkın düşüncelere dalması bu güzelim uykunun düşmanıdır. Halk, düşünceleri yatışmasın, uyumasın diye bu güzelim uykunun boğazını sıkar. 1115
- دشمن این خواب خوش شد فکر خلق ** تا نخسپد فکرتش بستست حلق
- Bir hayret lâzım ki düşünceleri silip süpürsün. Hayret, fikirleri de yok eder, zikirleri de!
- حیرتی باید که روبد فکر را ** خورده حیرت فکر را و ذکر را
- Hüner ve marifette kim daha kâmilse mana bakımından artta sureta ileridedir.
- هر که کاملتر بود او در هنر ** او بمعنی پس بصورت پیشتر
- Allah “Geri dönenler” dedi. Geri dönmek sürünün yazıdan gelip ağıla gitmesine benzer.
- راجعون گفت و رجوع این سان بود ** که گله وا گردد و خانه رود
- Sürü, yazıdan dönüp geldi mi giderken en önde olan keçi artta kalır.
- چونک واگردید گله از ورود ** پس فتد آن بز که پیش آهنگ بود
- Giderken geride kalan topal keçiye gelince suratı asıkları bile güldürecek bir halde öne düşer. 1120
- پیش افتد آن بز لنگ پسین ** اضحک الرجعی وجوه العابسین
- Bu kavim, laf olsun diye topal olmadılar ya… övünmeyi terk ettiler de ârı satın aldılar.
- از گزافه کی شدند این قوم لنگ ** فخر را دادند و بخریدند ننگ
- Bu kavim, hacca ayakları kırık olduğu halde topallaya topallaya giderler. Sıkıntıdan kurtuluşa gizli bir yol vardır.
- پا شکسته میروند این قوم حج ** از حرج راهیست پنهان تا فرج