- Biz, hırstan, şehvetten kendi kendimizi yaktık. Bu duayı da senden öğrendik Yarabbi. 2215
- ما ز آز و حرص خود را سوختیم ** وین دعا را هم ز تو آموختیم
- Bize duada bulunmak için müsaade etmen, dua öğretmen, böyle bir karanlığı aydınlatman hürmetine sen bunlara acı.
- حرمت آن که دعا آموختی ** در چنین ظلمت چراغ افروختی
- İhtiyarsız bir surette şefkatli analar gibi dua edip duruyor.
- همچنین میرفت بر لفظش دعا ** آن زمان چون مادران با وفا
- Gözlerinden yaşlar akıyordu. Kendisinde olmaksızın ettiği dua, gökyüzüne yüceltmekteydi.
- اشک میرفت از دو چشمش و آن دعا ** بی خود از وی می بر آمد بر سما
- O ihtiyarsız dua, yok mu? Bambaşka bir şeydir. O da, adamın kendisinden değildir, Allah’tandır. Allah ilhamıdır.
- آن دعای بی خودان خود دیگرست ** آن دعا زو نیست گفت داورست
- O esnada insan, yok olur, o duada bulunan Allah’tır; dua da Allah’tandır, icabette. 2220
- آن دعا حق میکند چون او فناست ** آن دعا و آن اجابت از خداست
- Arada vasıta olarak mahlûk yoktur. O niyazdan cismin de haberi yoktur, canın da.
- واسطهی مخلوق نه اندر میان ** بیخبر زان لابه کردن جسم و جان
- Lütuf ve merhamet sahibi olan Allah kulları, işleri düzeltmekte Allah huyuna sahiptirler.
- بندگان حق رحیم و بردبار ** خوی حق دارند در اصلاح کار
- Onlar, şiddet zamanı, sıkıntı vakti, rüşvet almaksızın mahlûkata acırlar yardımda bulunurlar.
- مهربان بیرشوتان یاریگران ** در مقام سخت و در روز گران
- Ey belâlara uğramış adam, kendine gel de bunları ara… Kendine gel de belâ vaktinde onların duasını ganimet bil!
- هین بجو این قوم را ای مبتلا ** هین غنیمت دارشان پیش از بلا
- O Allah erinin duasıyla gemi kurtuldu. Gemidekilerse kendi gayretleriyle, 2225
- رست کشتی از دم آن پهلوان ** واهل کشتی را بجهد خود گمان
- Kendi ihtiyatlarıyla hünerler gösterip oku hedefe attılar, gemiyi kurtardılar zannındaydılar.
- که مگر بازوی ایشان در حذر ** بر هدف انداخت تیری از هنر
- Av esnasında tilkiyi ayakları kurtarır da mağrur tilki, kendisini kuyruğu kurtardı sanır.
- پا رهاند روبهان را در شکار ** و آن زدم دانند روباهان غرار
- Canımızı pusudan bu kurtardı diye kuyruğu ile oynar, kuyruğunu sever!
- عشقها با دم خود بازند کین ** میرهاند جان ما را در کمین
- A tilki, ayağını taştan koru… A açgözlü sersem, ayak olmasa kuyruk ne yapabilir ki?
- روبها پا را نگه دار از کلوخ ** پا چو نبود دم چه سود ای چشمشوخ
- Biz de tilkilere benzeriz, bizi yüzlerce çeşit belâlardan kurtaran ayaklarımız, ulularımızdır. 2230
- ما چو روباهان و پای ما کرام ** میرهاندمان ز صدگون انتقام
- Derin hilelerimiz, kuyruğumuza benzer de biz onunla sağdan, soldan oynar, onunla oynaşır dururuz!
- حیلهی باریک ما چون دم ماست ** عشقها بازیم با دم چپ و راست
- İstidlâle yapışır, hileye koyulur, falan adam, feşman adam bize şaşsın kalsın diye kuyruğumuzu sallarız!
- دم بجنبانیم ز استدلال و مکر ** تا که حیران ماند از ما زید و بکر
- Halkın hayran olmasını isteriz, hatta tamah elimizi Allahlığa bile uzatırız.
- طالب حیرانی خلقان شدیم ** دست طمع اندر الوهیت زدیم
- Afsunlarla gönüller alalım deriz ama çukura düştüğümüzü görmeyiz.
- تا بافسون مالک دلها شویم ** این نمیبینیم ما کاندر گویم
- Behey kaltaban, çukura düşmüşsün, kuyudasın sen. Başkalarını bırak, kendine bak! 2235
- در گوی و در چهی ای قلتبان ** دست وا دار از سبال دیگران
- Güzel hoş bir bahçeye var da ondan sonra halkın eteğini tut, çek!
- چون به بستانی رسی زیبا و خوش ** بعد از آن دامان خلقان گیر و کش
- Ey dört unsurlu beş duyguya, altı cihete hapis olup kalmış adam, ne güzel yerin var, hadi, başkalarını da çek oraya!
- ای مقیم حبس چار و پنج و شش ** نغز جایی دیگران را هم بکش
- Ey eşeğe kul olan, ey eşeğin kuyruğunun altına lâyık olan, öpülecek bir yer buldunsa hadi bizi de götür!
- ای چو خربنده حریف کون خر ** بوسه گاهی یافتی ما را ببر
- Sevgilinin kulluğu, sana el vermedikçe bu padişahlık meyli nereden geldi sana?
- چون ندادت بندگی دوست دست ** میل شاهی از کجاات خاستست