- Bir ihtiyar tavşan, ayın ilk gecesi dağın tepesine çıkıp bağırdı:
- از سر که بانگ زد خرگوش زال ** سوی پیلان در شب غرهی هلال
- Ey fil padişahı, ayın on dördüncü gecesi gel de kaynağa bak, sözümün doğruluğunu gör!
- که بیا رابع عشر ای شاهپیل ** تا درون چشمه یابی این دلیل
- Ben elçiyim, elçiye zeval yok… Ona ne kızılır, sövülür, ne hapse atılır.
- شاهپیلا من رسولم پیش بیست ** بر رسولان بند و زجر و خشم نیست
- Ay diyor ki: “Filler, buradan gidin, kaynak bizimdir, dağılın buradan!
- ماه میگوید که ای پیلان روید ** چشمه آن ماست زین یکسو شوید
- Yoksa sizin gözünüzü kör ederim. Ben, onun sözünü söyledim, boynumdan vebali attım. 2745
- ورنه منتان کور گردانم ستم ** گفتم از گردن برون انداختم
- Bu kaynağı bırakıp gidin de ayın kılıncından emin olun.
- ترک این چشمه بگویید و روید ** تا ز زخم تیغ مه آمن شوید
- Sözümün doğruluğuna nişan de şu: Filler, su içmek için kaynağa geldiler mi ay harekete gelir.
- نک نشان آنست کاندر چشمه ماه ** مضطرب گردد ز پیل آبخواه
- Fil padişahı, filân gece gel de kaynakta bu dediğimi gör!
- آن فلان شب حاضر آ ای شاهپیل ** تا درون چشمه یابی زین دلیل
- Ayın yedisi, sekizi olunca fil padişahı su içmek için kaynağa geldi.
- چونک هفت و هشت از مه بگذرید ** شاهپیل آمد ز چشمه میچرید
- O gece vakti hortumunu suya salınca su harekete geldi, ay da hareket etti. 2750
- چونک زد خرطوم پیل آن شب درآب ** مضطرب شد آب ومه کرد اضطراب
- Fil, suyun içinde ayın titrediğini, harekete geldiğini görünce tavşanın sözüne inandı.
- پیل باور کرد از وی آن خطاب ** چون درون چشمه مه کرد اضطراب
- Fakat “Filler, biz o ahmak fillerden değiliz ki ayın hareketi bizi korkutsun” dedi.
- مانه زان پیلان گولیم ای گروه ** که اضطراب ماه آردمان شکوه
- Peygamberlerse “Ah akılsız adamlar ah, size canla, başla verdiğimiz nasihatler, sizin bağınızı kuvvetlendirdi. Vah yazıklar olsun vah!” dediler.
- انبیا گفتند آوه پند جان ** سختتر کرد ای سفیهان بندتان
- Onların kınamasına Peygamberlerin cevap vermeleri ve misal getirmeleri
- جواب گفتن انبیا طعن ایشان را و مثل زدن ایشان را
- Ne yazık… Derdinize verilen ilâç, can alıca kahır zehir kesildi.
- ای دریغا که دوا در رنجتان ** گشت زهر قهر جان آهنجتان
- Bir göze Allah, hışım perdesini salınca mum bile aydınlatmaz, karanlığını çoğaltır. 2755
- ظلمت افزود این چراغ آن چشم را ** چون خدا بگماشت پردهی خشم را
- Sizden ne reisliği arayacak, ne gibi bir ululuk isteyeceğiz? Bizim ululuğumuz göklerden bile üstün!
- چه رئیسی جست خواهیم از شما ** که ریاستمان فزونست از سما
- İncilerle dolu olan deniz, gemiden ne şeref bulabilir? Hele o gemi, fışkıyla dolu olursa!
- چه شرف یابد ز کشتی بحر در ** خاصه کشتیی ز سرگین گشته پر
- Yazıklar olsun ki o bozarmış kör göze güneş bile bir zerre göründü.
- ای دریغ آن دیدهی کور و کبود ** آفتابی اندرو ذره نمود
- İblis’in gözü, eşsiz, örneksiz Âdem’i topraktan başka bir şey görmedi.
- ز آدمی که بود بی مثل و ندید ** دیده ابلیس جز طینی ندید
- O iblis’e lâyık göz, yurdu olan yerden baktı, kendisine lâyık görüşle gördü de sahibine Âdem’in baharını kış gösterdi. 2760
- چشم دیوانه بهارش دی نمود ** زان طرف جنبید کو را خانه بود
- Nice devletler vardır ki bazen devletsiz kişiye isabet eder de mal olmaz, geri döner!
- ای بسا دولت که آید گاه گاه ** پیش بیدولت بگردد او ز راه
- Nice sevgili vardır ki bir bahtsızın yanına gelir de o, sevgiliyi tanımaz, onunla aşk oyununu oynamaya girişmez.
- ای بسا معشوق کاید ناشناخت ** پیش بدبختی نداند عشق باخت
- Gözü yanıltan da bizim ezelî nasipsizliğimiz. Kalbi çeviren de kötü kaza ve kader!
- این غلطده دیده را حرمان ماست ** وین مقلب قلب را س القضاست
- Taştan yontulup yapılan put, size kıble olduğundan lânetin, körlüğün gölgesine sığındınız, orada yurt edindiniz.
- چون بت سنگین شما را قبله شد ** لعنت و کوری شما را ظله شد
- Zannınızca taştan yapılma putlarınız Allah’a eş oluyor da akılla, can nasıl Allah sırrına sahip olmuyor? 2765
- چون بشاید سنگتان انباز حق ** چون نشاید عقل و جان همراز حق