- Ahmak nefsini, Hızır’ın içtiği Âbıhayattan mahrum eti.
- تا که نفس گول را محروم کرد ** ز آب حیوانی که از وی خضر خورد
- Sen onun manasını ters anladın. Küfür söyledin, azabına hazırlan!
- بازگونه کردهای معنیش را ** کفر گفتی مستعد شو نیش را
- Arı duru suda ayın hareketini, bununla tavşanın filleri korkuttuğunu anlattın.
- اضطراب ماه گفتی در زلال ** که بترسانید پیلان را شغال
- Tavşan hikâyesini, fili, suyu, ayın hareketinden fillerin korkmasını söyledin. 2810
- قصهی خرگوش و پیل آری و آب ** خشیت پیلان ز مه در اضطراب
- Fakat ey ham körler, bu ay, halkı da, halkın ileri gelenlerini de zebun etmiş olan aya nasıl benzer ki?
- این چه ماند آخر ای کوران خام ** با مهی که شد زبونش خاص و عام
- Ay nerede, güneş nerede, gök nerede akıllar nerede, nefisler nerede, melek nerede?
- چه مه و چه آفتاب و چه فلک ** چه عقول و چه نفوس و چه ملک
- Hatta güneşin güneşi nerede? Nasıl söylerim bu sözü, uykuda mıyım, sayıklıyor muyum?
- آفتاب آفتاب آفتاب ** این چه میگویم مگر هستم بخواب
- Ey yol sapıtmış kişiler, padişahların hışmı yüz binlerce şehri harap etmiştir.
- صد هزاران شهر را خشم شهان ** سرنگون کردست ای بد گمرهان
- Dağlar bile, onların hışmından yarılır, yüzlerce parça olur… Güneş bile, onların etrafında döner, onları tavaf eder. 2815
- کوه بر خود میشکافد صد شکاف ** آفتابی از کسوفش در شغاف
- Erlerin hışmı, bulutu kurutur, gönüllerinin kızgınlığı âlemleri yakar, yıkar.
- خشم مردان خشک گرداند سحاب ** خشم دلها کرد عالمها خراب
- Ey kefensiz adamcıklar, ey yıkanmamış ölücükler, Lût Peygamber’in şehri nasıl yere battı, ne hale geldi? Bakın da görün!
- بنگرید ای مردگان بی حنوط ** در سیاستگاه شهرستان لوط
- Fil de kim oluyor ki? Üç tane kuşcağız, o fillerin kemiklerini kırdı.
- پیل خود چه بود که سه مرغ پران ** کوفتند آن پیلکان را استخوان
- Kuşların en zayıfı Ebabil olduğu halde filleri, bir daha yamanmalarına imkân bulunmayacak bir tarzda yırttı, parçaladı.
- اضعف مرغان ابابیلست و او ** پیل را بدرید و نپذیرد رفو
- Nuh tufanını duymayan yahut Firavunla Musa’nın savaşını işitmeyen var mı? 2820
- کیست کو نشنید آن طوفان نوح ** یا مصاف لشکر فرعون و روح
- Ruh gibi olan Musa, onları mağlup etti, sulara boğdu; su da bunları zerre, zerre parçaladı.
- روحشان بشکست و اندر آب ریخت ** ذره ذره آبشان بر میگسیخت
- Semud kavminin ahvalini, kasırganın âd kavmini mahvettiğini duymayan var mı?
- کیست کو نشنید احوال ثمود ** و آنک صرصر عادیان را میربود
- Bir defacık olsun gözünü aç da gör: Savaşta filleri yıkıp öldürdüğü halde,
- چشم باری در چنان پیلان گشا ** که بدندی پیلکش اندر وغا
- Bu derecede kuvvetli filler, bu kadar zalim padişahlar bile gönül hışmına uğramışlar, taşlanıp durmaktadırlar.
- آنچنان پیلان و شاهان ظلوم ** زیر خشم دل همیشه در رجوم
- Ebediyen zulmetten zulmete gidiyorlar… Ne yardım eden var, ne imdatlarına yetişen! 2825
- تا ابد از ظلمتی در ظلمتی ** میروند و نیست غوثی رحمتی
- İyi adla kötü adı duymadınız mı yoksa? Hakikati herkes gördü de siz görmediniz mi yoksa,
- نام نیک و بد مگر نشنیدهاید ** جمله دیدند و شما نادیدهاید
- Görülmüş şeyi görülmemiş sanırsınız, meydanda olan şeyleri bile görmezsiniz ama ölüm, gözlerinizi adamakıllı açacak elbet.
- دیده را نادیده میآرید لیک ** چشمتان را وا گشاید مرگ نیک
- Tut ki âlem, güneşle, nurla dopdolu… Sen, kör gibi karanlıklara gittikten sonra elbette ondan uzakta kalırsın, mahrum olursun!
- گیر عالم پر بود خورشید و نور ** چون روی در ظلمتی مانند گور
- O kerem sahibi aya pencereni kapatırsan o ulu nurdan elbette nasibin olmaz!
- بی نصیب آیی از آن نور عظیم ** بستهروزن باشی از ماه کریم
- Sen köşkten çıkmış, kuyuya girmişsin. Bu geniş âlemlerin ne günahı var? 2830
- تو درون چاه رفتستی ز کاخ ** چه گنه دارد جهانهای فراخ
- Kurt huylarıyla huylanmış olan ruh, Yusuf’un yüzünü nasıl görebilir, söyle!
- جان که اندر وصف گرگی ماند او ** چون ببیند روی یوسف را بگو