English    Türkçe    فارسی   

3
3719-3743

  • Gölgenin on delâlet etmesine imkân mı var? Gölge, onun yanında hor, hakir olup kalıyor ya… işte bu, kâfi ona!
  • سایه کی بود تا دلیل او بود ** این بستش کع ذلیل او بود
  • Bu ululuk, ona tam doğru bir delil: bütün anlayışlar geridedir, o ilerde! 3720
  • این جلالت در دلالت صادقست ** جمله ادراکات پس او سابقست
  • Bütün anlayışlar topal eşeklere binmiş… O, ok gibi uçup giden rüzgâra!
  • جمله ادراکات بر خرهای لنگ ** او سوار باد پران چون خدنگ
  • Padişah kaçarsa tozunu bile kimse bulamaz… Onlar kaçarlarsa padişah, yolarını kesiverir!
  • گر گریزد کس نیابد گرد شه ** ور گریزند او بگیرد پیش ره
  • Âlemde bütün anlayışlar, durup dinlenmezler… Meydanda koşup yelme zamanıdır, oturup zevkle içkiye dalma zamanı değil!
  • جمله ادراکات را آرام نی ** وقت میدانست وقت جام نی
  • Birinin vehmi, bir doğan gibi uçup geçer, öbürünün vehmini mesafeleri delip geçen ok gibi uçar!
  • آن یکی وهمی چو بازی می‌پرد ** وآن دگر چون تیر معبر می‌درد
  • Öbürünün ki yelken açmış gemi gibi gider… Bir başkasınınkiyse her an gerileyip durur! 3725
  • وان دگر چون کشتی با بادبان ** وآن دگر اندر تراجع هر زمان
  • Bütün bu vehimler, bütün bu anlayış kuşları, uzaktan bir av gördüler mi hep birden saldırırlar.
  • چون شکاری می‌نمایدشان ز دور ** جمله حمله می‌فزایند آن طیور
  • Av ortadan kayboldu mu şaşırırlar, baykuşlar gibi viranelere dalarlar!
  • چونک ناپیدا شود حیران شوند ** همچو جغدان سوی هر ویران شوند
  • O av tekrar nazlana, nazlana salınsın, görünsün diye bir gözünü açıp bir tekini yumarak beklerler.
  • منتظر چشمی به هم یک چشم باز ** تا که پیدا گردد آن صید به ناز
  • Av gecikince beklemekten usanır, sıkılırlar da acaba gördüğümüz av mıydı, hayal miydi derler.
  • چون بماند دیر گویند از ملال ** صید بود آن خود عجب یا خود خیال
  • Bir an istirahat ederek güçlenip kuvvetlenmeleri daha doğrudur. 3730
  • مصلحت آنست تا یک ساعتی ** قوتی گیرند و زور از راحتی
  • Eğer gece olmasaydı bütün halk, hırstan, isteklerinin üstüne titremeden kendilerini yakar, helâk ederlerdi.
  • گر نبودی شب همه خلقان ز آز ** خویشتن را سوختندی ز اهتزاز
  • Herkes bir şey elde etmek, bir kâr kazanmak hevesiyle bedenini ateşlere atmış, yanıp yakılmıştır.
  • از هوس وز حرص سود اندوختن ** هر کسی دادی بدن را سوختن
  • Bir müddet hırslarından kurtulsunlar diye gece, Allah rahmeti gibi zuhur etti.
  • شب پدید آید چو گنج رحمتی ** تا رهند ازحرص خود یکساعتی
  • Yolcu, sana da bir sıkıntı, bir gönül darlığı geldi mi alevlenme, meyus olma… Senin için muvafıktır o.
  • چونک قبضی آیدت ای راه‌رو ** آن صلاح تست آتش دل مشو
  • Çünkü ferahlık ve genişlik zamanında varını, yoğunu harcedip duruyorsun demektir. Harcetmeye karşılık bir de gelir lâzım elbet! 3735
  • زآنک در خرجی در آن بسط و گشاد ** خرج را دخلی بباید زاعتداد
  • Ya mevsimi sürüp gitseydi güneş, bağları, bahçeleri yakar kavururdu.
  • گر هماره فصل تابستان بدی ** سوزش خورشید در بستان شدی
  • Nebatları kökünden yakardı, bir daha o yanıp kavrulan şeyler yenilemezdi, yeşerip tazelenmezdi.
  • منبتش را سوختی از بیخ و بن ** که دگر تازه نگشتی آن کهن
  • Kışın yüzü ekşidir ama şefkatlidir... yaz gülümser ama yakar, yandırır!
  • گر ترش‌رویست آن دی مشفق است ** صیف خندانست اما محرقست
  • Darlık geldi mi onda genişlik gör de canlan, alnını kırıştırma!
  • چونک قبض آید تو در وی بسط بین ** تازه باش و چین میفکن در جبین
  • Çocuklar gülüp dururlar, bilenlerinse yüzü ekşidir. Gam karaciğerden meydana gelir, neşe akciğerden! 3740
  • کودکان خندان و دانایان ترش ** غم جگر را باشد و شادی ز شش
  • Çocuğun gözü, eşek gibi ahırdadır… Akıllı adamsa gözünü işin sonuna diker.
  • چشم کودک همچو خر در آخرست ** چشم عاقل در حساب آخرست
  • Akılsız, ahırdaki otu tatlı görür… Akıllı, ahırdaki hayvanın nihayet kasap elinde telef olacağını görür, bilir.
  • او در آخر چرب می‌بیند علف ** وین ز قصاب آخرش بیند تلف
  • Şu kasabın verdiği ot yok mu? Acıdır, acı! Kasap o otu bizi semirtmek, tartıda ağır gelmemizi temin etmek için veriyor.
  • آن علف تلخست کین قصاب داد ** بهر لحم ما ترازویی نهاد