- Gölgenin on delâlet etmesine imkân mı var? Gölge, onun yanında hor, hakir olup kalıyor ya… işte bu, kâfi ona!
- سایه کی بود تا دلیل او بود ** این بستش کع ذلیل او بود
- Bu ululuk, ona tam doğru bir delil: bütün anlayışlar geridedir, o ilerde! 3720
- این جلالت در دلالت صادقست ** جمله ادراکات پس او سابقست
- Bütün anlayışlar topal eşeklere binmiş… O, ok gibi uçup giden rüzgâra!
- جمله ادراکات بر خرهای لنگ ** او سوار باد پران چون خدنگ
- Padişah kaçarsa tozunu bile kimse bulamaz… Onlar kaçarlarsa padişah, yolarını kesiverir!
- گر گریزد کس نیابد گرد شه ** ور گریزند او بگیرد پیش ره
- Âlemde bütün anlayışlar, durup dinlenmezler… Meydanda koşup yelme zamanıdır, oturup zevkle içkiye dalma zamanı değil!
- جمله ادراکات را آرام نی ** وقت میدانست وقت جام نی
- Birinin vehmi, bir doğan gibi uçup geçer, öbürünün vehmini mesafeleri delip geçen ok gibi uçar!
- آن یکی وهمی چو بازی میپرد ** وآن دگر چون تیر معبر میدرد
- Öbürünün ki yelken açmış gemi gibi gider… Bir başkasınınkiyse her an gerileyip durur! 3725
- وان دگر چون کشتی با بادبان ** وآن دگر اندر تراجع هر زمان
- Bütün bu vehimler, bütün bu anlayış kuşları, uzaktan bir av gördüler mi hep birden saldırırlar.
- چون شکاری مینمایدشان ز دور ** جمله حمله میفزایند آن طیور
- Av ortadan kayboldu mu şaşırırlar, baykuşlar gibi viranelere dalarlar!
- چونک ناپیدا شود حیران شوند ** همچو جغدان سوی هر ویران شوند
- O av tekrar nazlana, nazlana salınsın, görünsün diye bir gözünü açıp bir tekini yumarak beklerler.
- منتظر چشمی به هم یک چشم باز ** تا که پیدا گردد آن صید به ناز
- Av gecikince beklemekten usanır, sıkılırlar da acaba gördüğümüz av mıydı, hayal miydi derler.
- چون بماند دیر گویند از ملال ** صید بود آن خود عجب یا خود خیال
- Bir an istirahat ederek güçlenip kuvvetlenmeleri daha doğrudur. 3730
- مصلحت آنست تا یک ساعتی ** قوتی گیرند و زور از راحتی
- Eğer gece olmasaydı bütün halk, hırstan, isteklerinin üstüne titremeden kendilerini yakar, helâk ederlerdi.
- گر نبودی شب همه خلقان ز آز ** خویشتن را سوختندی ز اهتزاز
- Herkes bir şey elde etmek, bir kâr kazanmak hevesiyle bedenini ateşlere atmış, yanıp yakılmıştır.
- از هوس وز حرص سود اندوختن ** هر کسی دادی بدن را سوختن
- Bir müddet hırslarından kurtulsunlar diye gece, Allah rahmeti gibi zuhur etti.
- شب پدید آید چو گنج رحمتی ** تا رهند ازحرص خود یکساعتی
- Yolcu, sana da bir sıkıntı, bir gönül darlığı geldi mi alevlenme, meyus olma… Senin için muvafıktır o.
- چونک قبضی آیدت ای راهرو ** آن صلاح تست آتش دل مشو
- Çünkü ferahlık ve genişlik zamanında varını, yoğunu harcedip duruyorsun demektir. Harcetmeye karşılık bir de gelir lâzım elbet! 3735
- زآنک در خرجی در آن بسط و گشاد ** خرج را دخلی بباید زاعتداد
- Ya mevsimi sürüp gitseydi güneş, bağları, bahçeleri yakar kavururdu.
- گر هماره فصل تابستان بدی ** سوزش خورشید در بستان شدی
- Nebatları kökünden yakardı, bir daha o yanıp kavrulan şeyler yenilemezdi, yeşerip tazelenmezdi.
- منبتش را سوختی از بیخ و بن ** که دگر تازه نگشتی آن کهن
- Kışın yüzü ekşidir ama şefkatlidir... yaz gülümser ama yakar, yandırır!
- گر ترشرویست آن دی مشفق است ** صیف خندانست اما محرقست
- Darlık geldi mi onda genişlik gör de canlan, alnını kırıştırma!
- چونک قبض آید تو در وی بسط بین ** تازه باش و چین میفکن در جبین
- Çocuklar gülüp dururlar, bilenlerinse yüzü ekşidir. Gam karaciğerden meydana gelir, neşe akciğerden! 3740
- کودکان خندان و دانایان ترش ** غم جگر را باشد و شادی ز شش
- Çocuğun gözü, eşek gibi ahırdadır… Akıllı adamsa gözünü işin sonuna diker.
- چشم کودک همچو خر در آخرست ** چشم عاقل در حساب آخرست
- Akılsız, ahırdaki otu tatlı görür… Akıllı, ahırdaki hayvanın nihayet kasap elinde telef olacağını görür, bilir.
- او در آخر چرب میبیند علف ** وین ز قصاب آخرش بیند تلف
- Şu kasabın verdiği ot yok mu? Acıdır, acı! Kasap o otu bizi semirtmek, tartıda ağır gelmemizi temin etmek için veriyor.
- آن علف تلخست کین قصاب داد ** بهر لحم ما ترازویی نهاد