- Allah bu kurdun yediği adama “Kurdun tozunu gördü de neden feryat etmedi? 385
- گفت حق آن را که این گرگش بخورد ** دید گرد گرگ چون زاری نکرد
- Kurdun kopardığı tozu bilemedi. Bunca bilgisiyle, bunca hüneriyle neden yayılıp otlamağa koyuldu?
- او نمیدانست گرد گرگ را ** با چنین دانش چرا کرد او چرا
- Koyunlar bile kendilerine zarar verecek olan kurdun kokusunu duyar, ondan taraf taraf kaçarlar.
- گوسفندان بوی گرگ با گزند ** میبدانند و بهر سو میخزند
- Hayvan bile aslanı kokusundan anlar da otlamayı bırakır” der.
- مغز حیوانات بوی شیر را ** میبداند ترک میگوید چرا
- Aslanın kızgınlığından bir koku aldın mı dön Allah’a sığınmaya, yalvarmaya koyul.
- بوی شیر خشم دیدی باز گرد ** با مناجات و حذر انباز گرد
- Onlar, kurdun tozundan ürkmediler, çekinmediler. Tozun ardından o koca mihnet kurdu çatıp geldi. 390
- وا نگشتند آن گروه از گرد گرگ ** گرگ محنت بعد گرد آمد سترگ
- O koyunları, hışımla paraladı gitti. Onlar, akıl çobanından göz yummuşlardı.
- بر درید آن گوسفندان را بخشم ** که ز چوپان خرد بستند چشم
- Onları, çoban ne kadar çağırdı da gelmediler… Çobanın gözüne toz, toprak serptiler.
- چند چوپانشان بخواند و نامدند ** خاک غم در چشم چوپان میزدند
- “ Yürü be, biz senden ziyade çobanız… Her birimiz başız, uluyuz. Böyle olduğu hâlde nasıl sana uyarız?
- که برو ما از تو خود چوپانتریم ** چون تبع گردیم هر یک سروریم
- Biz kurtlara lokmayız, senin adamın değil. Ateşin odunlarıyız, utanma arlanma yok bizde” dediler.
- طعمهی گرگیم و آن یار نه ** هیزم ناریم و آن عار نه
- Bilgisizlik, akılda bir taassuptur ki buna tutulanların şehirlerinde kargalar şom, şom bağırışırlar, yerleri, yurtları harabeye döner. 395
- حمیتی بد جاهلیت در دماغ ** بانگ شومی بر دمنشان کرد زاغ
- Onlar mazlûmlar için kuyu kazdılar ama kazdıkları kuyuya kendileri düştüler, ah etmeye başladılar.
- بهر مظلومان همیکندند چاه ** در چه افتادند و میگفتند آه
- Yusufların derilerini yüzdüler, fakat kendi yaptıklarını birer birer buldular.
- پوستین یوسفان بکشافتند ** آنچ میکردند یک یک یافتند
- O Yusuf kimdir? Senin Hak arayan gönlün. O gönül, bir esir gibi senin yurdunda bağlıdır.
- کیست آن یوسف دل حقجوی تو ** چون اسیری بسته اندر کوی تو
- Bir Cebrail’i direğe bağlamış, koluna, kanadına yüzlerce yara açmış, perişan etmişsin de.
- جبرئیلی را بر استن بستهای ** پر و بالش را به صد جا خستهای
- Sonra da önüne kebap olmuş dana getiriyor, bazan da onu samanlığa götürüp 400
- پیش او گوساله بریان آوری ** گه کشی او را به کهدان آوری
- Hadi ye, işte bizim yağlı gıdamız budur diyorsun. Hâlbuki ona Allah vuslatından başka gıda yoktur.
- که بخور اینست ما را لوت و پوت ** نیست او را جز لقاء الله قوت
- O dertlere düşmüş zavallı da bu işkenceden bu sınanmadan kırılıp senden Allah’a şikâyet ederek der ki:
- زین شکنجه و امتحان آن مبتلا ** میکند از تو شکایت با خدا
- “ arabbi, bu kocamış kurttan elâman.” Allah da ona “Sabret, işte vakit geldi.
- کای خدا افغان ازین گرگ کهن ** گویدش نک وقت آمد صبر کن
- Haberi olmayan her kişiden öcünü alacağım” der. Feryada erişen Allah’tan başka kim feryada erişir ki.
- داد تو وا خواهم از هر بیخبر ** داد کی دهد جز خدای دادگر
- O “Yarabbi, yüzünün ayrılığından sabrım bitti. 405
- او همیگوید که صبرم شد فنا ** در فراق روی تو یا ربنا
- Yahudiler elinde âciz kalmış Ahmed’im Semud kavminin hepsine düşmüş Salih’im.
- احمدم در مانده در دست یهود ** صالحم افتاده در حبس ثمود
- Ey Peygamberlerin canlarına kutluluk bağışlayan. Ya beni öldür, ya kendine çağır yahut da sen gel!
- ای سعادتبخش جان انبیا ** یا بکش یا باز خوانم یا بیا
- با فراقت کافران را نیست تاب ** میگود یا لیتنی کنت تراب
- Kâfirlere bile ayrılığına tahammül yok… Onların bile her birisi, keşke toprak olsaydım, der.
- حال او اینست کو خود زان سوست ** چون بود بی تو کسی کان توست