- Onun zulmünden daraldık, onun yüzünden dudağımız yumulu, kanlar yutmaktayız! 4645
- ما ز ظلم او به تنگی اندریم ** با لب بسته ازو خون میخوریم
- Süleyman aleyhisselâm’ın açıklanan sivrisineğe düşmanını da mahkemeye getirmesini emretmesi
- امرکردن سلیمان علیه السلام پشهی متظلم را به احضار خصم به دیوان حکم
- Süleyman, “Ey güzel sesli, Allah emrini candan dinlenmek gerek.
- پس سلیمان گفت ای زیبادوی ** امر حق باید که از جان بشنوی
- Allah bana dedi ki: “Ey adalet sahibi, hasmı da hazır olmadıkça kimsenin şikâyetini dinleme.
- حق به من گفتست هان ای دادور ** مشنو از خصمی تو بی خصمی دگر
- İki hasım da hazır olmazsa hâkim, hak hangisindedir, bilemez.
- تانیاید هر دو خصم اندر حضور ** حق نیاید پیش حاکم در ظهور
- Birisi yalnız gelse de yüzlerce şikâyette bulunsa, yüzlerce feryat etse bile sakın ha, sakın... Hasmı olmadıkça sözünü kabul etme.
- خصم تنها گر بر آرد صد نفیر ** هان و هان بی خصم قول او مگیر
- Ben fermandan yüz çeviremem. Hadi git, hasmını al, öyle gel” dedi. 4650
- من نیارم رو ز فرمان تافتن ** خصم خود را رو بیاور سوی من
- Sivrisinek dedi ki: “Sözün doğru, delilin tam yerinde… Düşmanım rüzgâr, o da senin emrinde!”
- گفت قول تست برهان و درست ** خصم من بادست و او در حکم تست
- O padişah “Ey seher yeli, sivrisinek, zulmünden feryat ediyor… Gel,
- بانگ زد آن شه که ای باد صبا ** پشه افغان کرد از ظلمت بیا
- Hadi, geç hasmının karşısına da anlat, ona cevap ver, dâvasını reddet!” dedi.
- هین مقابل شو تو و خصم و بگو ** پاسخ خصم و بکن دفع عدو
- Rüzgâr, bu emri duyunca çabucacık esip geldi… Fakat sivrisinek kaçma yolunu tuttu!
- باد چون بشنید آمد تیز تیز ** پشه بگرفت آن زمان راه گریز
- Süleyman “A sivrisinek nereye? Dur da ikinizi de dinleyip hüküm vereyim” dedi. 4655
- پس سلیمان گفت ای پشه کجا ** باش تا بر هر دو رانم من قضا
- Sivrisinek dedi ki: “Padişahım, ölümüm, onun varlığından… Zaten günüm, onun dumanından kararmakta.
- گفت ای شه مرگ من از بود اوست ** خود سیاه این روز من از دود اوست
- O gelince ben nasıl durabilirim? Benim kökümü kazan o!”
- او چو آمد من کجا یابم قرار ** کو بر آرد از نهاد من دمار
- Tıpkı bunun gibi Allah tapısını arayan da Allah geldi mi yok olur.
- همچنین جویای درگاه خدا ** چون خدا آمد شود جوینده لا
- O vuslat ebedîlik içinde ebedîliktir ama o ebedîlik yokluk suretinde tecelli eder.
- گرچه آن وصلت بقا اندر بقاست ** لیک ز اول آن بقا اندر فناست
- Nur arayan gölgeler, nur zuhur etti mi yok olur. 4660
- سایههایی که بود جویای نور ** نیست گردد چون کند نورش ظهور
- Âşık, başını verince akıl kalır mı gayrı? Her şey helâk bulur, yalnız onun hakikati kalır.
- عقل کی ماند چو باشد سرده او ** کل شیء هالک الا وجهه
- Onun hakikatine karşı var da yok olur, yok da. Yoklukta varlık… Bu, pek acayip bir şey!
- هالک آید پیش وجهش هست و نیست ** هستی اندر نیستی خود طرفهایست
- Bu makamda akıllar elden çıkar, kalem buraya vardı mı kırılır, bir şey yazamaz olur!
- اندرین محضر خردها شد ز دست ** چون قلم اینجا رسیده شد شکست
- Sevgilinin, kendine gelsin diye âşığına iltifat etmesi
- نواختن معشوق عاشق بیهوش را تا به هوش باز آید
- Sadr-ı Cihan, o âşığı yavaş, yavaş istiğrak âleminden çekmekte, söz söyleme makamına getirmekteydi.
- میکشید از بیهشیاش در بیان ** اندک اندک از کرم صدر جهان
- Padişah âşığın kulağına dedi ki: “Ey yoksul, eteğini aç, sana altın saçmaya geldim. 4665
- بانگ زد در گوش او شه کای گدا ** زر نثار آوردمت دامن گشا
- Canın ayrılığımla halecan içindeydi… İmdadına geldim, nasıl oldu da ürküp kaçtı?
- جان تو کاندر فراقم میطپید ** چونک زنهارش رسیدم چون رمید
- Ey ayrılığımla dünyanın soğuğunu, sıcağını, kahrını, kahrını, lütfunu gören âşık, kendine gel, dön geriye!
- ای بدیده در فراقم گرم و سرد ** با خود آ از بیخودی و باز گرد
- Akılsız bir tavuk, deveyi evine konuk götürür.
- مرغ خانه اشتری را بی خرد ** رسم مهمانش به خانه میبرد
- Fakat deve, tavuğun evine ayak atar atmaz ev yıkılır, dam çöker!
- چون به خانه مرغ اشتر پا نهاد ** خانه ویران گشت و سقف اندر فتاد