- Bir yılancı, afsunlarla yılan tutmak üzere dağlara yüz tuttu.
- مارگیری رفت سوی کوهسار ** تا بگیرد او به افسونهاش مار
- Arayan ister yavaş gitsin, ister hızlı, nihayet aradığını bulur.
- گر گران و گر شتابنده بود ** آنک جویندست یابنده بود
- İki elini de aramadan çekme. Arama, yolda en iyi bir kılavuzdur.
- در طلب زن دایما تو هر دو دست ** که طلب در راه نیکو رهبرست
- Topal olsan, sakat olsan bile, uyuklar gibi halde, hatta edepsizce sine de olsa ona doğru kımıldan, onu ara. 980
- لنگ و لوک و خفتهشکل و بیادب ** سوی او میغیژ و او را میطلب
- Gâh lâfla, gâh susarak, gâh şuraya, buraya boynunu uzatarak, o padişahın kokusunu almaya çalış.
- گه بگفت و گه بخاموشی و گه ** بوی کردن گیر هر سو بوی شه
- Yakup, oğullarına “Yusuf’un kokusunu haddinden fazla arayın” dedi.
- گفت آن یعقوب با اولاد خویش ** جستن یوسف کنید از حد بیش
- Siz de her duygunuzu istidatlı bir hâle getirin de her yanda adamakıllı onu araştırın.
- هر حس خود را درین جستن بجد ** هر طرف رانید شکل مستعد
- Allah, “Allah lütfundan meyus olmayın, ümit kesmeyin” dedi. Çocuğunu kaybetmiş Yakup gibi sen de bucak bucak yürü.
- گفت از روح خدا لا تیاسوا ** همچو گم کرده پسر رو سو بسو
- Onu ağzınla sorup soruşturun. Dört yana kulak verip onu araştırın! 985
- از ره حس دهان پرسان شوید ** گوش را بر چار راه آن نهید
- Nereden bir güzel koku alırsan koklayın. Ne taraftan o âşinanın kokusunu alırsanız o tarafa yürüyün!
- هر کجا بوی خوش آید بو برید ** سوی آن سر کاشنای آن سرید
- Nerede bir kişiden lütuf görürsen o adama mukayyet ol… Belki o lütfun aslına yol bulursun, olur ya!
- هر کجا لطفی ببینی از کسی ** سوی اصل لطف ره یابی عسی
- Bütün bu hoşluklar, ulu bir denizdendir. Sen cüzü bırak da külle dön.
- این همه خوشها ز دریاییست ژرف ** جزو را بگذار و بر کل دار طرف
- Halkın savaşları hep güzellik içindir, hep iyilik içindir. Fakat yoksulluk azığı yok mu, asıl saadet nişanesi odur.
- جنگهای خلق بهر خوبیست ** برگ بی برگی نشان طوبیست
- Halkın kızışları sulh içindir ama rahata ulaşma tuzağı, daima rahatsızlıktır, zahmetle rahata ulaşılır. 990
- خشمهای خلق بهر آشتیست ** دام راحت دایما بیراحتیست
- Her sille, okşamak içindir... Her şikâyet, insana şükretmeyi andırır.
- هر زدن بهر نوازش را بود ** هر گله از شکر آگه میکند
- Ey kerem sahibi, cüzden kül kokusunu al… Ey hakîm, zıttan zıddı istidlâl et!
- بوی بر از جزو تا کل ای کریم ** بوی بر از ضد تا ضد ای حکیم
- Doğrusu savaşlar, barışa sebep olur. Yılancı da kim için yılan aradı.
- جنگها می آشتی آرد درست ** مار گیر از بهر یاری مار جست
- İnsan, geçim için, rahatlık için yılan arar, gamdan kurtulmak için gam yiyip durur.
- بهر یاری مار جوید آدمی ** غم خورد بهر حریف بیغمی
- O da o karda, kışta dağları dönüp dolaşmakta, iri bir yılan arayıp durmaktaydı. 995
- او همیجستی یکی ماری شگرف ** گرد کوهستان و در ایام برف
- Derken bir dağda iri bir ölmüş yılan gördü. Şekli bile gönlünü dehşetle dolduruyordu.
- اژدهایی مرده دید آنجا عظیم ** که دلش از شکل او شد پر ز بیم
- Yılancı, o şiddetli kış mevsiminde yılan ararken o koskoca ölü ejderhayı gördü.
- مارگیر اندر زمستان شدید ** مار میجست اژدهایی مرده دید
- Yılancı, halkı hayretlere düşürmek için yılan tutar. İşte sana halkın bilgisizliği!
- مارگیر از بهر حیرانی خلق ** مار گیرد اینت نادانی خلق
- İnsan, bir dağa benzer, dağ nasıl aldanır, nasıl olur da bir yılana hayran olur?
- آدمی کوهیست چون مفتون شود ** کوه اندر مار حیران چون شود
- Yoksul âdemoğlu kendisini tanımadı, bilmedi, fazilet makamından gelip bu noksan âlemine düşüverdi. 1000
- خویشتن نشناخت مسکین آدمی ** از فزونی آمد و شد در کمی
- İnsan kendisini ucuz sattı. Atlastı, kendini bir hırkaya yamadı gitti!
- خویشتن را آدمی ارزان فروخت ** بود اطلس خویش بر دلقی بدوخت