English    Türkçe    فارسی   

4
2224-2248

  • Hür kişi cennet kokusunu burnundan duyar... Hiç oturak yerinden cennet kokusu gelir mi?
  • رایحه‌ی جنت ز بینی یافت حر ** رایحه‌ی جنت کم آید از دبر
  • Ey aptal kişilere karşı alçaklık gösterip de padişahlara karşı ululanan, 2225
  • ای تواضع برده پیش ابلهان ** وی تکبر برده تو پیش شهان
  • O ululuk, aşağılık adamlara karşı olursa güzeldir, iyidir... Fakat kendine gel, tersine hareket etme; bu, senin yolunu bağlar!
  • آن تکبر بر خسان خوبست و چست ** هین مرو معکوس عکسش بند تست
  • Gül, burun için bitti, yetişti... A hoyrat adam koku almak burnun işidir.
  • از پی سوراخ بینی رست گل ** بو وظیفه‌ی بینی آمد ای عتل
  • Ey yiğit, gül kokusu burun içindir... Bu aşağıdaki delik, o kokunun yeri değildir.
  • بوی گل بهر مشامست ای دلیر ** جای آن بو نیست این سوراخ زیر
  • Hiç buradan sana cennet kokusu gelir mi? Sana koku lazımsa yerinden ara!
  • کی ازین جا بوی خلد آید ترا ** بو ز موضع جو اگر باید ترا
  • Bunun gibi “Vatanı sevmek imandandır” hadisi de doğru ama hocam, önce iyice vatanı tanı! 2230
  • هم‌چنین حب الوطن باشد درست ** تو وطن بشناس ای خواجه نخست
  • O akıllı balık dedi ki: Bir yol bulayım da gönlümü şunlarla danışmadan, şunların reyine uymadan çekip çevireyim.
  • گفت آن ماهی زیرک ره کنم ** دل ز رای و مشورتشان بر کنم
  • Kendine gel şimdi danışma zamanı değil; yola düş... Ali gibi kuyuya ah et.
  • نیست وقت مشورت هین راه کن ** چون علی تو آه اندر چاه کن
  • O ahın mahremi pek azdır... Geceleri git, hem de bekçi gibi gizlice yürü.
  • محرم آن آه کم‌یابست بس ** شب رو و پنهان‌روی کن چون عسس
  • Bu gölcükten denize doğru git... Denizi ara, şu girdabı bırak.
  • سوی دریا عزم کن زین آب‌گیر ** بحر جو و ترک این گرداب گیر
  • Göğsünü ayak yaptı da yola düştü... Çekingen balık, o tehlikeli yerden ta nur denizine kadar yürüdü, denize ulaştı. 2235
  • سینه را پا ساخت می‌رفت آن حذور ** از مقام با خطر تا بحر نور
  • Ardına köpek düşen ceylan, hayatından bir damar bile kalsa koşar ya... İşte o da onun gibi koşmaktaydı.
  • هم‌چو آهو کز پی او سگ بود ** می‌دود تا در تنش یک رگ بود
  • Artık köpek varken tavşan uykusuna dalmak hatadır... Zaten korkan adamın gözüne uyku girer mi?
  • خواب خرگوش و سگ اندر پی خطاست ** خواب خود در چشم ترسنده کجاست
  • O balık gitti deniz yolunu tuttu... Pek uzun olan o yola düştü.
  • رفت آن ماهی ره دریا گرفت ** راه دور و پهنه‌ی پهنا گرفت
  • Bir hayli zahmetler çekti, fakat sonun da emniyet ve afiyet makamına yetişti.
  • رنجها بسیار دید و عاقبت ** رفت آخر سوی امن و عافیت
  • Kendisini uçsuz bucaksız, hiçbir yandan kıyısı görünmez denize attı. 2240
  • خویشتن افکند در دریای ژرف ** که نیابد حد آن را هیچ طرف
  • Derken balıkçılar ağ getirdiler... Yarı akıllının neşesi bozuldu, ağzının tadı kaçtı.
  • پس چو صیادان بیاوردند دام ** نیم‌عاقل را از آن شد تلخ کام
  • Dedi ki: Eyvahlar olsun. Fırsatı fevt ettim, nasıl oldu da o yol gösterene arkadaş olmadım?
  • گفت اه من فوت کردم فرصه را ** چون نگشتم همره آن رهنما
  • O ansızın gitti... Gitti ama benim de hararetle ardına düşmem gerekti.
  • ناگهان رفت او ولیکن چونک رفت ** می‌ببایستم شدن در پی بتفت
  • Fakat geçene acınmak hatadır... Gitti mi gitti gider! Gayrı onu anmanın hiçbir faydası yoktur!
  • بر گذشته حسرت آوردن خطاست ** باز ناید رفته یاد آن هباست
  • Tutulan kuşun, geçmiş zamana pişman olma, içinde bulunduğun vaktin kıymetini bil, bundan istifadeye çalış, pişmanlıkla vakit geçirme diye nasihati
  • قصه‌ی آن مرغ گرفته کی وصیت کرد کی بر گذشته پشیمانی مخور تدارک وقت اندیش و روزگار مبر در پشیمانی
  • Birisi hileyle tuzağına bir kuş düşürdü. Kuş, ona dedi ki: Ey ulu hoca. 2245
  • آن یکی مرغی گرفت از مکر و دام ** مرغ او را گفت ای خواجه‌ی همام
  • Sen birçok öküzler, koyunlar yedin... Birçok develer kurban ettin.
  • به تو بسی گاوان و میشان خورده‌ای ** تو بسی اشتر به قربان کرده‌ای
  • Dünyada onlarla bile doymadın... Benimle de doymazsın sen!
  • تو نگشتی سیر زانها در زمن ** هم نگردی سیر از اجزای من
  • Beni bırak da sana üç öğüt vereyim... Bak bakalım aptal mıyım, akıllı mıyım?
  • هل مرا تا که سه پندت بر دهم ** تا بدانی زیرکم یا ابلهم