English    Türkçe    فارسی   

5
2556-2580

  • Alemde gizli merdivenler vardır, basamak basamak tâ göğe kadar.
  • نردبانهاییست پنهان در جهان  ** پایه پایه تا عنان آسمان 
  • Her bulutun başka bir merdiveni vardır, her gidişin başka bir göğü.
  • هر گره را نردبانی دیگرست  ** هر روش را آسمانی دیگرست 
  • Her biri, öbürünün halinden bihaberdir. Geniş bir ülkedir, ne başı var, ne sonu!
  • هر یکی از حال دیگر بی‌خبر  ** ملک با پهنا و بی‌پایان و سر 
  • Bu, o neden böyle hoş diye şaşmaktadır; o, bu neden böyle şaşıyor diye hayrette.
  • این در آن حیران که او از چیست خوش  ** وآن درین خیره که حیرت چیستش 
  • Yeryüzü sahası geniştir. Orada her ağaç, yerden baş vermiş, boy atmıştır. 2560
  • صحن ارض الله واسع آمده  ** هر درختی از زمینی سر زده 
  • Ağaçlardaki yapraklarla dallar, ne de güzel ülke, ne de geniş saha diye şükrederler.
  • بر درختان شکر گویان برگ و شاخ  ** که زهی ملک و زهی عرصه‌ی فراخ 
  • Bülbüller, yediğin şeyden bize de vei' diye kıvrım kıvrım çiçeklerin çevrelerinde uçuşur, ötüşürler.
  • بلبلان گرد شکوفه‌ی پر گره  ** که از آنچ می‌خوری ما را بده 
  • Bu sözün sonu yoktur. Sen yine o tilkinin, aslanın, o illetin ve açlığın hikâyesine dön!
  • این سخن پایان ندارد کن رجوع  ** سوی آن روباه و شیر و سقم و جوع 
  • Tilkinin, eşeği aslanın yanına götürmesi, eşeğin aslandan kaçışı, tilkinin aslanı eşek daha uzaktayken neden acele ettin? diye azarlaması, Aslanın özür getirerek git, bir daha kandır diye tilkiye yalvarması
  • بردن روبه خر را پیش شیر و جستن خر از شیر و عتاب کردن روباه با شیر کی هنوز خر دور بود تعجیل کردی و عذر گفتن شیر و لابه کردن روبه را شیر کی برو بار دگرش به فریب 
  • Tilki, eşeği alıp çayırlığa götürdü. Aslan, ona saldırıp paramparça edecekti.
  • چونک بر کوهش بسوی مرج برد  ** تا کند شیرش به حمله خرد و مرد 
  • Eşek, aslandan uzaktı. Eşeği görünce hırsından yaklaşmasına sabredemedi. 2565
  • دور بود از شیر و آن شیر از نبرد  ** تا به نزدیک آمدن صبری نکرد 
  • Birden korkunç bir surette kükredi. Fakat kı-mıldıyacak kuvveti yoktu zaten.
  • گنبدی کرد از بلندی شیر هول  ** خود نبودش قوت و امکان حول 
  • Eşek, uzaktan bunu görünce dönüp nalları kaldırdı, tâ dağın eteğine kadar kaçtı.
  • خر ز دورش دید و برگشت و گریز  ** تا به زیر کوه تازان نعل ریز 
  • Tilki dedi ki: A padişahım, kavga zamanında neden sabretmedin?
  • گفت روبه شیر را ای شاه ما  ** چون نکردی صبر در وقت وغا 
  • O sapık, sana yaklaşsaydı hafif bir saldırışta ona üstün gelirdin.
  • تا به نزدیک تو آید آن غوی  ** تا باندک حمله‌ای غالب شوی 
  • Acele, Şeytanın hilesidir; sabır ve tedbir, Tanrının lûtfu. 2570
  • مکر شیطانست تعجیل و شتاب  ** لطف رحمانست صبر و احتساب 
  • O uzaktaydı, hamleni görüp kaçtı. Zayıflığını anladı, yüzünün suyunu döktü.
  • دور بود و حمله را دید و گریخت  ** ضعف تو ظاهر شد و آب تو ریخت 
  • Aslan, kuvvetim yerinde sandım, dedi, bu derece halsiz kaldığımı zannetmiyordum.
  • گفت من پنداشتم بر جاست زور  ** تا بدین حد می‌ندانستم فتور 
  • Fakat açlık ve ihtiyacım hadden aştı. Açlıktan sabrım da kayboldu, aklım da.
  • نیز جوع و حاجتم از حد گذشت  ** صبر و عقلم از تجوع یاوه گشت 
  • Elinden gelirse bir kere daha onu baştan çıkar, buraya getir.
  • گر توانی بار دیگر از خرد  ** باز آوردن مر او را مسترد 
  • Düzenlerle onu buraya getirmeye çalış. Sana pek minnettar olurum. 2575
  • منت بسیار دارم از تو من  ** جهد کن باشد بیاری‌اش به فن 
  • Tilki, evet dedi; Tanrı yardım eder de körlükle gözünü bağlar.
  • گفت آری گر خدا یاری دهد  ** بر دل او از عمی مهری نهد 
  • Çektiği korkuyu unutursa ne âlâ. Bu da, onun eşekliğinden uzak değildir.
  • پس فراموشش شود هولی که دید  ** از خری او نباشد این بعید 
  • Fakat onu kandırır da buraya getirirsem yine acele edip emeğimi yele verme.
  • لیک چون آرم من او را بر متاز  ** تا ببادش ندهی از تعجیل باز 
  • Aslan dedi ki: Evet, sınadım, anladım ki pek. halsizim, bedenimde fer kalmamış.
  • گفت آری تجربه کردم که من  ** سخت رنجورم مخلخل گشته تن 
  • Eşek tamamiyle bana yaklaşmadıkça yerimden bile kımıldamam. Kendimi öylece uyur gösteririm. 2580
  • تا به نزدیکم نیاید خر تمام  ** من نجنبم خفته باشم در قوام