English    Türkçe    فارسی   

5
3875-3899

  • O yiğit er de Musul'dan döndü, yola düştü. Yolda bir ormana, bir yeşilliğe geldi. 3875
  • بازگشت از موصل و می‌شد به راه  ** تا فرود آمد به بیشه و مرج‌گاه 
  • Aşk ateşi, öyle bir parlamıştı ki yerle göğü fark etmiyordu.
  • آتش عشقش فروزان آن چنان  ** که نداند او زمین از آسمان 
  • Çadır içinde o ay parçasına kasdetti. Akıl nerde, Halifeden korkma nerde?
  • قصد آن مه کرد اندر خیمه او  ** عقل کو و از خلیفه خوف کو 
  • Şehvet, bu ovada davul dövdü mü akıl dediğin ne oluyor ki a turpoğlu turp:
  • چون زند شهوت درین وادی دهل  ** چیست عقل تو فجل ابن الفجل 
  • Yüzlerce halife, o anda o erin ateşli gözüne bir sinekten aşağı görünür.
  • صد خلیفه گشته کمتر از مگس  ** پیش چشم آتشینش آن نفس 
  • O kadına tapan er şalvarını çıkarıp cariyenin ayak ucuna oturdu. 3880
  • چون برون انداخت شلوار و نشست  ** در میان پای زن آن زن‌پرست 
  • Aleti, dosdoğru gideceği yere giderken orduda bir gürültü, bir kızılca kıyamettir koptu.
  • چون ذکر سوی مقر می‌رفت راست  ** رستخیز و غلغل از لشکر بخاست 
  • Er sıçradı, götü başı açık bir halde ateş gibi Zülfikar elinde dışarı çıktı.
  • برجهید و کون‌برهنه سوی صف  ** ذوالفقاری هم‌چو آتش او به کف 
  • Birde ne görsün, ormandan kara bir erkek aslan, kendisini ordunun içine kapmış koyvermiş.
  • دید شیر نر سیه از نیستان  ** بر زده بر قلب لشکر ناگهان 
  • Atlar, ürküp köpürmüşler, her çadır ve ahır yeri yıkılmış, herkes birbirine girmiş.
  • تازیان چون دیو در جوش آمده  ** هر طویله و خیمه اندر هم زده 
  • Erkek aslan, ormanın gizli bir yerinden fırlamış, havaya deniz dalgası gibi tam yirmi arşın sıçramıştı. 3885
  • شیر نر گنبذ همی‌کرد از لغز  ** در هوا چون موج دریا بیست گز 
  • Er, pek yiğitti, aldırış bile etmeden sarhoş bir erkek aslan gibi aslanın önünü kesti.
  • پهلوان مردانه بود و بی‌حذر  ** پیش شیر آمد چو شیر مست نر 
  • Kılıçla bir vurdu, başını ikiye böldü. Derhal o ay yüzlü dilberin bulunduğu çadıra koştu.
  • زد به شمشیر و سرش را بر شکافت  ** زود سوی خیمه‌ی مه‌رو شتافت 
  • O hurinin yanına gelince aleti hâlâ dimdikti.
  • چونک خود را او بدان حوری نمود  ** مردی او هم‌چنین بر پای بود 
  • Öyle bir aslanla savaştı da erliği, yine sönmedi, hâlâ ayaktaydı.
  • با چنان شیری به چالش گشت جفت  ** مردی او مانده بر پای و نخفت 
  • O tatlı ve ay yüzlü güzel, onun erliğine şaşıp kaldı. 3890
  • آن بت شیرین‌لقای ماه‌رو  ** در عجب در ماند از مردی او 
  • İstekle ona kendisini teslim etti. O anda o iki can, birleştiler..
  • جفت شد با او به شهوت آن زمان  ** متحد گشتند حالی آن دو جان 
  • Bu iki canın birbirleriyle birleşmesi yüzünden gayıptan bir başka can gelir erişir.
  • ز اتصال این دو جان با همدگر  ** می‌رسد از غیبشان جانی دگر 
  • Kadının rahminde meniyi kabule mâni bir şey yoksa bu can, doğuş yoliyle gelir, yüz gösterir.
  • رو نماید از طریق زادنی  ** گر نباشد از علوقش ره‌زنی 
  • Her nerde iki adam, sevgiyle, yahut kinle birleşseler, bir üçüncü can, mutlaka doğar.
  • هر کجا دو کس به مهری یا به کین  ** جمع آید ثالثی زاید یقین 
  • Fakat o suretler, gayp âleminde doğarlar. Oraya varınca onları gözünle de görürsün. 3895
  • لیک اندر غیب زاید آن صور  ** چون روی آن سو ببینی در نظر 
  • O sonuçlar, senin birleşmelerinden doğdu. Kendine gel de her eşe hemen sevinme.
  • آن نتایج از قرانات تو زاد  ** هین مگرد از هر قرینی زود شاد 
  • Vaktini bekle. O zürriyetlerin sana ulaşacağından emin ol.
  • منتظر می‌باش آن میقات را  ** صدق دان الحاق ذریات را 
  • Onlar, amelden ve sebeplerden doğmuşlardır. Her birinin sözü vardır, mekânı vardır.
  • کز عمل زاییده‌اند و از علل  ** هر یکی را صورت و نطق و طلل 
  • O güzelim perdelerden sesleri erişir: Ey bizden gafil olan, hadi, çabuk yücel!
  • بانگشان درمی‌رسد زان خوش حجال  ** کای ز ما غافل هلا زوتر تعال