English    Türkçe    فارسی   

5
774-798

  • Hele ayrılık ve yabancılıkla geçen ömür yok mu? Bu adeta aslanın huzurunda tilkilik taslamaya benzer.
  • خاصه عمری غرق در بیگانگی  ** در حضور شیر روبه‌شانگی 
  • Bana daha fazla ömür ver de daha gerisin geri gideyim; mühletini uzat da daha aşağılık bir hale geleyim demektir. 775
  • عمر بیشم ده که تا پس‌تر روم  ** مهلم افزون کن که تا کمتر شوم 
  • Nihayet o, lanete nişane olur. Lanet isteyen kişiyse kötü bir kişidir.
  • تا که لعنت را نشانه او بود  ** بد کسی باشد که لعنت‌جو بود 
  • Hoş ömür, yakınlık aleminden can beslemektir. Kuzgunun ömrü ise pislik yemek içindir.
  • عمر خوش در قرب جان پروردنست  ** عمر زاغ از بهر سرگین خوردنست 
  • Bana fazla ömür ver ki pislik yiyeyim, daima bana bunu ver ki benim yaradılışım kötüdür demektedir.
  • عمر بیشم ده که تا گه می‌خورم  ** دایم اینم ده که بس بدگوهرم 
  • O ağzı kokan kuzgun, eğer pislik yemeseydi beni kuzgun huyundan kurtar diye yalvarırdı.
  • گرنه گه خوارست آن گنده‌دهان  ** گویدی کز خوی زاغم وا رهان 
  • Münacat
  • مناجات 
  • Ey toprağı altına çeviren, bir başka toprağı da insanlar babası yapan Tanrı! 780
  • ای مبدل کرده خاکی را به زر  ** خاک دیگر را بکرده بوالبشر 
  • Senin işin, eşyayı olduğu halden çevirmek, ihsan ve lutüflarda bulunmaktır, benim işimse yanlışa düşmek, unutmak ve hata etmektir.
  • کار تو تبدیل اعیان و عطا  ** کار من سهوست و نسیان و خطا 
  • Bilginle yanlışımı noksanı mı döndür. Ben baştan aşağıya kadar sümükten ibaretim, sen beni sabırdan, hilimden ibaret bir hale getir.
  • سهو و نسیان را مبدل کن به علم  ** من همه خلمم مرا کن صبر و حلم 
  • Ey çorak toprağı ekmek haline getiren, ey ölü ekmeği canlandıran, can eden.
  • ای که خاک شوره را تو نان کنی  ** وی که نان مرده را تو جان کنی 
  • Ey şaşırmış cana rehberlik eden, ey yolunu sapıtmışı peygamber yapan!
  • ای که جان خیره را رهبر کنی  ** وی که بی‌ره را تو پیغمبر کنی 
  • Yeryüzünün bir cüzünü gök yaparsın. Yeryüzünün neşesini yıldızlarla artırırsın. 785
  • می‌کنی جزو زمین را آسمان  ** می‌فزایی در زمین از اختران 
  • Kim bu alemden bir abıhayat elde ederse ölüm, ona başkalarından daha çabuk gelir çatar.
  • هر که سازد زین جهان آب حیات  ** زوترش از دیگران آید ممات 
  • Kâinata bakan gönül gözü, görür ki burada daima yeniden yeniye bozulup düzelen şeyler var.
  • دیده‌ی دل کو به گردون بنگریست  ** دید که اینجا هر دمی میناگریست 
  • Şu ten hırkasının iğnesiz, ipliksiz dikilmesinden ve bakırı altın yapan iksirden başka bir şey değildir.
  • قلب اعیانست و اکسیری محیط  ** ایتلاف خرقه‌ی تن بی‌مخیط 
  • Sen, var olduğun gün, ya ateştin, ya yel, yahut da toprak.
  • تو از آن روزی که در هست آمدی  ** آتشی یا بادی یا خاکی بدی 
  • Eğer o halde ebediyen kalman mümkün olsaydı hiç sana bu yücelik nasip olur muydu? 790
  • گر بر آن حالت ترا بودی بقا  ** کی رسیدی مر ترا این ارتقا 
  • Tanrı seni değiştirdi. Önceki varlığın kalmadı. Onun yerine sana daha iyi varlık verdi.
  • از مبدل هستی اول نماند  ** هستی بهتر به جای آن نشاند 
  • Böylece yüz binlerce varlığa büründün ki daima ikinci varlık, ilkinden iyidir.
  • هم‌چنین تا صد هزاران هستها  ** بعد یکدیگر دوم به ز ابتدا 
  • Bunları değiştiren Tanrı’dan gör de vasıtaları bırak. Çünkü vasıtalara kapıldın da aslından uzaklaştın.
  • از مبدل بین وسایط را بمان  ** کز وسایط دور گردی ز اصل آن 
  • Nerede vasıta çoğalırsa ulaşma kaybolur gider.
  • واسطه هر جا فزون شد وصل جست  ** واسطه کم ذوق وصل افزونترست 
  • Şaşkınlığın, her şeyi sebepten bilmendendir. Halbuki hayret, sana o tapıya yol açar. 795
  • از سبب‌دانی شود کم حیرتت  ** حیرت تو ره دهد در حضرتت 
  • Bu varlıkları yokluklardan buldun. Öyleyse neden yokluktan yüz çevirdin?
  • این بقاها از فناها یافتی  ** از فنااش رو چرا برتافتی 
  • O yokluktan ne ziyana uğradın ki varlığa yapıştın a yer faresi!
  • زان فناها چه زیان بودت که تا  ** بر بقا چفسیده‌ای ای نافقا 
  • Madem ki ikinci evvelkinden daha iyidir, yokluğu ara, insanı halden hale değiştirene tap.
  • چون دوم از اولینت بهترست  ** پس فنا جو و مبدل را پرست