English    Türkçe    فارسی   

6
1237-1261

  • Ekmeğe tapan, bir erkek bir yoksul, bir zembilli dilenci, bir gün Geylân’lı zengin birisinden
  • گفت یک روزی به خواجه‌ی گیلیی  ** نان پرستی نر گدا زنبیلیی 
  • Ekmek alınca dedi ki: Yarabbi sen bu kulunu hoşlukla, selâmetle evine barkına kavuştur.
  • چون ستد زو نان بگفت ای مستعان  ** خوش به خان و مان خود بازش رسان 
  • Geylân’lı kızıp a çirkin herif dedi, eğer ev bark, benim gördüğüm ev barksa oraya Allah, seni kavuştursun!
  • گفت خان ار آنست که من دیده‌ام  ** حق ترا آنجا رساند ای دژم 
  • Aşağılık kişiler, her söz söyleyeni hor hakir bir hale getirirler. Sözü yüceyse, değerliyse bile o sözün kaderini düşürürler. 1240
  • هر محدث را خسان باذل کنند  ** حرفش ار عالی بود نازل کنند 
  • Çünkü söz, dinleyene göre söylenir; terzi kaftanı adamın boyuna göre biçer.
  • زانک قدر مستمع آید نبا  ** بر قد خواجه برد درزی قبا 
  • (BASLIK YOK)
  • صفت آن عجوز 
  • Mademki meclisteki dinleyenler aşağılık kişiler, aşağılık söz söylemeden başka çare yok.
  • چونک مجلس بی چنین پیغاره نیست  ** از حدیث پست نازل چاره نیست 
  • Bu sözü rehine koy da yine o kocakarının hikâyesine başla.
  • واستان هین این سخن را از گرو  ** سوی افسانه‌ی عجوزه باز رو 
  • Bir insan kocaldı da bu yolda er olmadı mı adını kocakarı takıver!
  • چون مسن گشت و درین ره نیست مرد  ** تو بنه نامش عجوز سال‌خورد 
  • Ne sermayesi var, ne değeri, ne de bir sermaye kabul edecek kabiliyeti. 1245
  • نه مرورا راس مال و پایه‌ای  ** نه پذیرای قبول مایه‌ای 
  • Ne hoş ve güzel bir şey verir, ne alır. Ne manâsı var ne anlama liyakati.
  • نه دهنده نی پذیرنده‌ی خوشی  ** نه درو معنی و نه معنی‌کشی 
  • Ne dili var ne kulağı, ne aklı var; ne gözü. Ne kendinde, ne kendinden geçmiş, ne de düşünceye sahip.
  • نه زبان نه گوش نه عقل و بصر  ** نه هش و نه بیهشی و نه فکر 
  • Ne niyazı var, ne nazlanacak güzelliği. Soğan gibi kat kat ve her katıda kokmuş!
  • نه نیاز و نه جمالی بهر ناز  ** تو بتویش گنده مانند پیاز 
  • Ne bir yol varmış, ne yola gidecek ayağı kalmış. O kahpenin ne bir yanıklığı var, ne bir ah ve feryadı.
  • نه رهی ببریده او نه پای راه  ** نه تبش آن قحبه را نه سوز و آه 
  • Bir yoksul,evin birinden ne istediyse “yok” cevabını aldı.
  • قصه‌ی درویشی کی از آن خانه هرچه می‌خواست می‌گفت نیست 
  • Evin birine bir yoksul geldi. Kuru ekmek, yahut taze nane istedi. 1250
  • سایلی آمد به سوی خانه‌ای  ** خشک نانه خواست یا تر نانه‌ای 
  • Ev sahibi, burada ekmek ne arar? Burası ekmekçi dükkânı mı, aptal mısın sen dedi.
  • گفت صاحب‌خانه نان اینجا کجاست  ** خیره‌ای کی این دکان نانباست 
  • Dilenci bâri biraz yağ ver deyince dedi ki: Burası kasap dükkânı değil ki.
  • گفت باری اندکی پیهم بیاب  ** گفت آخر نیست دکان قصاب 
  • A ev sahibi, birazcık un ver bari deyince de, yine ev sahibi, burasını değirmen mi sandın dedi.
  • گفت پاره‌ی آرد ده ای کدخدا  ** گفت پنداری که هست این آسیا 
  • Dilenci her şeyden vazgeçtik, bir çanak su olsun ver dedi. Ev sahibi cevap verdi: Burası ırmak, yahut çeşme değil.
  • گفت باری آب ده از مکرعه  ** گفت آخر نیست جو یا مشرعه 
  • Hâsılı ekmekten kepeğe kadar ne istediyse ev sahibi kendisiyle alay etti, acıklandı, yok dedi. 1255
  • هر چه او درخواست از نان یا سبوس  ** چربکی می‌گفت و می‌کردش فسوس 
  • Yoksul içeri girip eteklerini kaldırdı evin içinde aptes bozmaya niyetlendi.
  • آن گدا در رفت و دامن بر کشید  ** اندر آن خانه بحسبت خواست رید 
  • Ev sahibi; hey çirkin herif ne yapıyorsun, deyince dedi ki: Böyle yıkık yere bâri aptes bozayım da ferahlayayım.
  • گفت هی هی گفت تن زن ای دژم  ** تا درین ویرانه خود فارغ کنم 
  • Burada yaşamanın madem ki imkânı yok, böyle eve ancak aptes bozulur.
  • چون درینجا نیست وجه زیستن  ** بر چنین خانه بباید ریستن 
  • Padişah kolunda beslenmedin, avlanmayı bellemedin; zaten doğan değilsin ki av tutasın.
  • چون نه‌ای بازی که گیری تو شکار  ** دست آموز شکار شهریار 
  • Tavus kuşu da değilsin ki yüzlerce nakışlarla bezenesin de gözleri neşelendiresin. 1260
  • نیستی طاوس با صد نقش بند  ** که به نقشت چشمها روشن کنند 
  • Dudu değilsin ki sana şeker versinler, tatlı sözlerini dinlesinler.
  • هم نه‌ای طوطی که چون قندت دهند  ** گوش سوی گفت شیرینت نهند