English    Türkçe    فارسی   

6
1506-1530

  • Bak da ceza veren seni birden tutmasın. Ey dost, suyunu durult.
  • تا به یکبارت نگیرد محتسب  ** آب خود روشن کن اکنون با محب 
  • Sofi kendisine sille vuran adamın yanına gidip dâvacı gibi eteğine yapıştı.
  • رفت صوفی سوی آن سیلی‌زنش  ** دست زد چون مدعی در دامنش 
  • Onu çeke çeke kadının yanına götürdü. Bu ters eşeği ya eşeğe bindir, halka göstererek ceza ver.
  • اندر آوردش بر قاضی کشان  ** کین خر ادبار را بر خر نشان 
  • Yahut da döverek cezalandır. Artık hangisini münasip görürsen onu yap.
  • یا به زخم دره او را ده جزا  ** آنچنان که رای تو بیند سزا 
  • Senin verdiğin cezadan ölse bile ölür gider, soran bile olmaz. 1510
  • کانک از زجر تو میرد در دمار  ** بر تو تاوان نیست آن باشد جبار 
  • Kadının şer’an vurduğu sopayla birisi ölürse kadı, onu ödemez. Çünkü şeriat’in emri oyuncak değildir.
  • در حد و تعزیر قاضی هر که مرد  ** نیست بر قاضی ضمان کو نیست خرد 
  • O, Allah vekilidir, Allah adaletinin gölgesidir. Her hak sahibiyle cezaya müstahak olanın aynasıdır o.
  • نایب حقست و سایه‌ی عدل حق  ** آینه‌ی هر مستحق و مستحق 
  • O, mazlumun hakkını hak etmek için ceza verir, kendi ırzı için kızgınlığından yahut da bir şey kazanmak için değil.
  • کو ادب از بهر مظلومی کند  ** نه برای عرض و خشم و دخل خود 
  • Onun cezası, Allah içindir, kıyamet günü içindir. Bu ceza da bir hata olsa bile ona diyet lâzım gelmez.
  • چون برای حق و روز آجله‌ست  ** گر خطایی شد دیت بر عاقله‌ست 
  • Çünkü birisini kendisi için döven borçludur. Allah için döven her şeyden emindir. 1515
  • آنک بهر خود زند او ضامنست  ** وآنک بهر حق زند او آمنست 
  • Baba oğlunu dövse de oğlu ölse kan diyetini vermesi lâzımdır.
  • گر پدر زد مر پسر را و بمرد  ** آن پدر را خون‌بها باید شمرد 
  • Çünkü onu, kendi işi için dövmüştür. Oğlun, babaya hizmeti vaciptir.
  • زانک او را بهر کار خویش زد  ** خدمت او هست واجب بر ولد 
  • Fakat çocuğu öğretmeni dövse de çocuk, bu dayaktan ölse korkma, öğretmene hiçbir şey olmaz.
  • چون معلم زد صبی را شد تلف  ** بر معلم نیست چیزی لا تخف 
  • Çünkü öğretmen Allah vekilidir, emindir. Her eminin hakkındaki hükümde böyledir.
  • کان معلم نایب افتاد و امین  ** هر امین را هست حکمش همچنین 
  • Talebenin öğretmene hizmeti farz değildir. Bu yüzden de üstat ona kendisi için bir ceza vermez. 1520
  • نیست واجب خدمت استا برو  ** پس نبود استا به زجرش کارجو 
  • Baba döverse kendi hizmeti için döver, bundan dolayı,kan pahasından kurtulamaz.
  • ور پدر زد او برای خود زدست  ** لاجرم از خونبها دادن نرست 
  • Ey Zülfikar, kendi varlığının, benliğinin başını kes. Kendinden geç, derviş gibi yok ol.
  • پس خودی را سر ببر ای ذوالفقار  ** بی‌خودی شو فانیی درویش‌وار 
  • Kendinden geçtin, varlığını bıraktın mı, ne yaparsan Allah yapar. “Sen atmadın, Allah attı” hükmüne girersin, eminsin.
  • چون شدی بی‌خود هر آنچ تو کنی  ** ما رمیت اذ رمیتی آمنی 
  • O diyet Allahyadır, emin olan adama değil. Bu, “Fıkıh” ta uzun uzadıya ve etraflıca anlatılmıştır.
  • آن ضمان بر حق بود نه بر امین  ** هست تفصیلش به فقه اندر مبین 
  • Her dükkânın ayrı bir sanatı, ayrı bir kârı vardır. Mesnevide yokluk dükkânıdır oğul. 1525
  • هر دکانی راست سودایی دگر  ** مثنوی دکان فقرست ای پسر 
  • Kunduracı dükkânında güzel deriler bulunur. Herhangi bir tahta parçası görürse bil ki kundura kalıbıdır.
  • در دکان کفشگر چرمست خوب  ** قالب کفش است اگر بینی تو چوب 
  • Kumaş satanlarda kumaşlar, ipekliler bulunur, demir olsa olsa arşın olarak vardır.
  • پیش بزازان قز و ادکن بود  ** بهر گز باشد اگر آهن بود 
  • Mesnevimiz vahdet dükkânıdır. Orada birden başka ne görürsen puttur.
  • مثنوی ما دکان وحدتست  ** غیر واحد هرچه بینی آن بتست 
  • Halkı tuzağa düşürmek için putu övmeyi “Onlar ak ve yüce kuşlardır” sözü gibi say.
  • بت ستودن بهر دام عامه را  ** هم‌چنان دان کالغرانیق العلی 
  • Peygamber, onu “Vennecmi” suresinde okudu ama o söz, surede bir âyet değildi, sınama için söylenmiş bir sözdü. 1530
  • خواندش در سوره‌ی والنجم زود  ** لیک آن فتنه بد از سوره نبود